[go: up one dir, main page]

İçeriğe atla

II. Abdülhamid dönemi Osmanlı tarihi (1876-1881)

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Osmanlı İmparatorluğu
1876–1881
II. Abdülhamid, 1878
KonumOsmanlı İmparatorluğu
İçerikOsmanlı İmparatorluğu reform dönemi
Büyük Doğu Buhranı
Osmanlı İmparatorluğu'nda milliyetçiliğin yükselişi
Hükümdar(lar)II. Abdülhamid
Başbakan(lar)
Önemli olaylarTersane Konferansı
Birinci Meşrutiyet
93 Harbi
Çırağan Baskını
Yıldız mahkemesi
Kronoloji
V. Murad dönemi 1881-1897

Bu madde II. Abdulhamid'in 1876-1881 yılları arasındaki padişahlığında Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşanan tarihi olayları ele almaktadır.

Tahta çıkışı ve I. Meşrutiyet

[değiştir | kaynağı değiştir]
1876 Eylül'ü Eyüp Camii'nde kılıç kuşanma töreninde II. Abdülhamid, saltanat kayığı ile Haliç'i geçip Eyüp Camii'ne ulaşmasını gösteren çizim
Meclis-i Mebusan'ın açılışı, 1876

II. Abdülhamid, amcası Abdülaziz'in 1876'da tahttan indirilmesi ve şüpheli şartlarda ölümü, ağabeyi V. Murad'ın tahta geçirildikten üç ay sonra ruhi çöküntü geçirdiği iddiasıyla[1] tahttan indirilerek Çırağan Sarayı'na hapsedilmesi olaylarına şahit oldu.[a] 31 Ağustos 1876'da İkinci Abdülhamid ismi ile padişah ilân edildi ve 7 Eylül günü Eyüp'te kılıç kuşandı.[3]

Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu büyük bir buhrandaydı. 1871'de Âli Paşa'nın ölümünden sonra saray ile Bâb-ı Âli arasındaki çekişme alevlenmiş, 1875'te devlet, borçlarını ödeyemez hâle düşerek Ramazan Kararnamesi ile moratoryum ilan etmiş, Rusya'nın başını çektiği panslavizm akımının etkisiyle, Osmanlı'ya bağlı özerk gözüken ama fiilen bağımsız şekilde hareket eden Sırbistan ve Karadağ'ın da kışkırtma ve yardımlarıyla Balkanlar'da millî isyanlar baş göstermişti.[4] Yurt içinde Genç Osmanlılar denilen kesimde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyor, hatta padişahlığın tasfiyesiyle cumhuriyet ilânı fikri tartışmaya açılıyordu.[5] Ağabeyinin yerine tahta geçirildikten sonra ilk başta V. Murad döneminin Sadrazamı Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa'yı Aralık 1876'ya kadar sadrazamlıkta tutsa da daha sonra 20 Aralık 1876'da istifası üzerine, kendinden hoşlanmasa da bazı kesimlerde devletin içinde bulunduğu bunalımın onun tarafından aşılabileceği iddia edildiğinden[b] ve verdiği taahhüt uyarınca[a] her iki saltanat değişiminin mimarı olan Midhat Paşa'yı sadrazam yapmak zorunda kaldı.[12]

Yine II. Abdülhamid, tahta geçtikten sonra Midhat Paşa'ya verdiği taahhüt uyarınca; onun hazırladığı Kanun-i Esasi taslağı (Kanun-i Cedid)[7] üzerinde bazı değişiklikler yaparak büyük devletlerin Osmanlı Balkan topraklarındaki durumu görüşmek üzere İstanbul'da bir araya geldikleri Tersane Konferansı'nın zorlayıcı şartlarının etkisi ile aynı gün 23 Aralık 1876'da ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasî'yi ilan etti.[13] Meclis-i Mebûsan ve Meclis-i Âyan üyelerinden oluşan ilk meclis Meclis-i Umumi, 19 Mart 1877'de açıldı. Böylece I. Meşrutiyet dönemi başladı. Padişah ile meclisin ülkeyi birlikte yönetmesi ilkesine dayanan anayasal monarşi sistemine geçilmesi ile birlikte, yargı bağımsızlığı ve temel hakların anayasada teminat altına alınmasına rağmen, esas hâkimiyet padişahındı.[14] Abdülhamid, Kanun-ı Esasî'nin 113. maddesiyle kendine tanınan "idari sürgün yetkisi"ni kullanarak daha meclis toplanmadan ve 93 Harbi başlamadan önce Midhat Paşa'yı sadrazamlıktan alıp sürgüne yolladı.

Balkanlar'da huzursuzluk ve Tersane Konferansı

[değiştir | kaynağı değiştir]
Tersane Konferansında kararlaştırılan ve Osmanlı'nın reddettiği Özerk Batı Bulgaristan Eyaleti
Tersane Konferansında kararlaştırılan Osmanlı'nın reddettiği Özerk Batı Bulgaristan Eyaleti
Tersane Konferansında kararlaştırılan ve Osmanlı'nın reddettiği Özerk Doğu Bulgaristan Eyaleti
Tersane Konferansında kararlaştırılan Osmanlı'nın reddettiği Özerk Doğu Bulgaristan Eyaleti
Doğu ve Batı Bulgaristan'ın, Tersane Konferansı'na göre birleşke sınırları (Midhat Paşa ve Osmanlılar bunu reddetmiştir) yine bu konferansta Sırbistan ve Karadağ'a bağımsızlık kararı çıkmış ve bu da reddedilmiştir.
Doğu ve Batı Bulgaristan'ın, Tersane Konferansı'na göre birleşke sınırları (Midhat Paşa ve Osmanlılar bunu reddetmiştir.) yine bu konferansta Sırbistan ve Karadağ'a bağımsızlık Osmanlı'dan ayrılma kararı çıkmış buda reddedilmiştir.

Abdülaziz döneminde (1861-1876) 1875 yılında başlamış olan Hersek İsyanı ve Bulgar İsyanları sürerken V. Murad döneminde Sırbistan ve Karadağ savaşları ile Balkan toprakları savaş alanına çevrilmişti. Bu isyanları kışkırtan ve destekleyen Rusya, Şark Meselesi'ni halletmek üzere fırsat kollamaktaydı. Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında Rusya, aralarında Osmanlı Devleti'nin de bulunduğu Batı ittifakına yenilmiş ve yalıtılmıştı. Rusya, dikkatini 1860'lardan itibaren Kafkasya'daki son direnişi kırmaya (1863-1864) ve Orta Asya'daki Türk hanlıklarının topraklarının ele geçirmeye (1866-1876) verdi, aynı dönemde ise Birleşik Krallık ve Fransa'nın dikkati 1871'de Almanya'nın birleşmesi ve İtalya'nın birleşmesiyle Avrupa kıtasında oluşan yeni dengelere yönelmişti. Birleşik Krallık'ta Kırım Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni destekleyen Palmerston (1855-1865) ve İngiltere'nin çıkarlarını düşünse de Osmanlı'ya karşı nispeten ılımlı bir politika izleyen Disraeli (1874-1880) dönemlerinin aksine[15] Gladstone (1868-1874, 1880-1885 ve 1892-1894) Osmanlı muhalifi bir siyasi tutum içine girmiş, muhalefetteyken de özellikle Bulgar İsyanları'nın bastırılması sırasında Osmanlı Devleti'nin katliamlar yaptığı iddialarını gündeme taşımış;[16] bu da Macar devrimcilerinin Osmanlı Devleti'ne sığınmaları (1848) ve Kırım Savaşı (1853-1856) sırasındaki müttefiklik sayesinde Türklere yönelik olumlu bakış açısını tersine çevirmeye başlamıştı.

II. Abdülhamid iktidarının başında Osmanlı'da büyük problemlere neden olan büyük güçlerin Osmanlı topraklarına müdahalesini ve 93 Harbi'nin nedenini oluşturan Büyük Doğu Buhranı denen bir dönemi içeriyordu. Balkanlarda çıkan isyanlar ve başlayan kargaşa sebebiyle İngiltere öncülüğünde büyük güçler, Osmanlı İmparatorluğu'nu ve tahta yeni çıkan II. Abdülhamid'i Tersane Konferansı denen bir konferansı toplamaya zorladılar. Midhat Paşa ve Osmanlı yetkilileri bu toplanacak konferanstan hayırlı bir sonucun çıkmayacağını fark ettiklerinden II. Abdülhamid ile konuştular ve konferanstaki reform taleplerini geçersiz bırakmak için konferansın toplanacağı gün daha öncesinde anlaştıkları gibi I. Meşrutiyet ve Kanun-i Esasi'nin daha hızlı şekilde yürürlüğe konmasına Padişah'ı ikna ettiler.[7] Bu sırada İngiltere'de başbakan Disraeli ezeli rakibi ve Türk düşmanı olarak bilinen ana muhalefet lideri Gladstone tarafından Osmanlı'nın Bulgar katliamlarına seyirci kaldığı gibi suçlamalarla sıkıştırılmaktaydı ve İngiliz kamuoyunda Osmanlılar katliamcı olarak gösteriliyordu. Disraeli, Palmerstone kadar olmasa da Osmanlı'ya karşı ılımlı bir politika izlemeye çalışmaktaydı. Ancak bu baskılar karşısında bu konferansta ılımlı bir yaklaşımda bulunmadı.[c] Tam tersine İngilizleri temsilen Sir Henry Elliot yerine atanan İngiliz Osmanlı Büyükelçisi Lord Salisbury İngiltere'nin Osmanlı'yı olası bir Rus savaşında desteklemeyeceğini ve hiçbir şekilde Osmanlı'nın arkasında durmayacağını, bu Balkan isyanları ile ilgili kendilerinden destek beklenmemesini Sadrazam'a ve Osmanlı idarecilerine bildirip bu konuda uyarıda bulundu.[18] 23 Aralık 1876'da toplanan bu konferansa Prusya, Birleşik Krallık, Rusya, Fransa ve Osmanlı Devleti katıldı. Aynı günde I. Meşrutiyet'in ilanı havai fişek gösterileri altında gerçekleştirildi. İlandaki temel amaçlar konferanstaki kararları gereksiz kılma ve Balkanlardaki sorunu kısmen çözme, büyük devletlerin baskısını bu toplumların sorunlarını Mecliste ifade edebileceklerinden bahisle engelleme, bunlar yapılamıyorsa da Osmanlı Devleti'ne sorunları çözme için zaman kazandırmaydı.[19][20]

Ancak sonuç Osmanlı Devleti'nin istediği şekilde olmadı.[7] I. Meşrutiyet'in ilanına rağmen, görüşmelerin devamı ve konferansın yapılıp sürmesine karar verildi, Osmanlı'nın reform talepleri, alternatif önerileri reddedildi.[21] Konferanstan,

  • Sırbistan ve Karadağ için bağımsızlık kararı,
  • Bosna-Hersek'e özerklik verilmesi,
  • aynı şekilde Bosna-Hersek gibi özerk ama Doğu ve Batı Bulgaristan olarak iki parça olarak iki Bulgar devleti (eyaleti) kurulması kararı çıktı.[22][23]

18 Ocak 1877'de Sadrazam Midhat Paşa hiçbir şekilde bu yönde alınmış bir kararı Osmanlı'nın kabul etmeyeceğini bildirdi.[24] 20 Ocak 1877'de varılmış olan ama Osmanlı ve Midhat Paşa tarafından kabul edilmeyen kararlarla konferans dağıldı. Midhat Paşa, 5 Şubat 1877'de II. Abdülhamid tarafından sadrazamlık görevinden alındı, sürgüne yollandı ve yerine Genç Osmanlılardan olmayan, II. Abdülhamid'in güvendiği deneyimli kişilerden biri olan İbrahim Edhem Paşa getirildi.[25] İngiliz Büyükelçisi bu taleplerin reddedilmesi konusunda kırgınlığı ve sonuçları konusunda Osmanlıları tekrar uyardı.[25]

93 Harbi ve Meclis-i Mebusan'ın kapatılması

[değiştir | kaynağı değiştir]
Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Antlaşması arasındaki Balkanlar'daki farkları gösteren harita
Ayastefanos antlaşması ile Berlin Antlaşması arasındaki Kafkas-Doğu cephesindeki farkları gösteren harita. Eğer Ayastefanos uygulansaydı Osmanlı haritadaki kırmızı alanları da Ruslara vermek zorunda kalacaktı.

İngiliz, Fransız, Alman, Rus vs. büyükelçilerinden oluşan bir heyet Meclis-i Mebusan'ın açılması sonrası Mart 1877 sonunda Londra Protokolü denilen Tersane Konferansı kararlarının biraz değiştirilmiş hali olan kararları sert bir muhtıra ile Osmanlı İmparatorluğu'na gönderdi.[25] Edhem Paşa hükûmeti ve Meclis-i Mebusan bu protokolü de reddetti. Rusya'nın Balkanlar'da ıslahat için büyük güçlerin verdiği kararların kabul edilmesi yönündeki muhtıra da 12 Nisan 1877'de İbrahim Edhem Paşa hükûmeti tarafından reddedildi.[d] Bunun üzerine 24 Nisan 1877'de Rusya'nın Osmanlı'ya savaş ilanıyla, 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı patlak verdi. Abdülhamid'in Rus tekliflerinin kabulü ile Armağan ve Bahadıroğlu gibi bazı araştırmacıların iddialarına göre savaşa karşı olmasına rağmen[30] öncesinde Midhat Paşa, sonrasında Damat Mahmud Paşa ve Redif Paşa gibi devlet adamlarının ısrarlarıyla girilen savaşta esasında Osmanlı ordusu Rus ordusuna nazaran Sultan Abdülaziz'in sağladığı ekipman sayesinde çok daha eğitimli ve donanımlıydı. Ama Osmanlı komuta kademesi için aynı şeyi söylemek zordu. Daha başında Rusların Balkanlar'da ordularını gönderip, saldırıya geçebileceği tek bir yer bulunmaktaydı, o da Osmanlı himayesi altındaki Romanya topraklarıydı ve Ruslar bu topraklar üstünde Siret (Sava) Nehri üzerinde Barboşi Köprüsü'nün olduğu yerden ordularını geçirmek zorundaydı. Bu köprü kritik bir öneme sahip olmakla beraber, köprünün havaya uçurulması Osmanlılara en az 2 veya 3 ay vakit kazandıracaktı.[kaynak belirtilmeli] Avusturya-Macaristan askerî ataşesi, ülkesi Rusya ile gizlice anlaşmış olsa da Osmanlı başkumandanı Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa'yı İstanbul'dan cepheye hareket edeceğinde "Paşa Hazretleri bilhassa size Barboşi köprüsünün mümkün olduğu kadar süratle tahrîbini tavsiye ederim zîrâ pek mühim noktadır" diye uyarmıştı.[31][32] Nitekim Osmanlı kuvvetlerine askeri danışmanlık veren İngiliz danışmanlar da bu durumun farkındaydılar. Köprünün hemen yakınındaki Osmanlı Tuna donanmasının komutanına İngiliz askeri danışmanı Hobart Paşa, Barboşi'nin tahrip edilmesi emrini verdi fakat Tuna'daki 4 gemilik Osmanlı filo komutanı bunun bir aldatmaca veya casusluk oyunu olduğuna dair şüpheleri yüzünden emri uygulamakta 4-5 gün kadar gecikti ve tam emri uygulayacakken de bu defa iş işten çoktan geçmişti,[33] çünkü Ruslar orduları ile Sava Nehri kıyısına gelip filoyu donanmaları ve karadaki topları ile ateşe alıp batırdılar. Sonuçta Osmanlılar için büyük bir fırsat daha muharebenin başında kaybedildi.[31][34]

Abdülaziz'in çabaları ile oluşturulan Osmanlı donanması, Rus Karadeniz donanmasından son derece üstün bir konumdaydı, öyle ki Ruslar Kırım Savaşı'nın aksine Dobruca üzerinden sahilden Osmanlı'nın Bulgar kıyısından saldırıya geçemediler çünkü bu yönde destek verecek savaş gemileri yeterli değildi.[kaynak belirtilmeli] Savaş boyunca Ruslar Kırım Savaşı'ndaki Sinop Baskını gibi Karadeniz Donanması ile Osmanlı donanmasına doğrudan saldırmak yerine; Osmanlının zayıf savunmasız ticaret gemilerine baskın yapmayı yeğlediler. Osmanlı ise bu gemileri korumak için savaş gemileri ile eskortluk yapmak zorunda kaldı.[35] Ancak Osmanlı donanmasındaki askeri reformun maddi kaynaklar bakımından yeterli personel yetiştirilmesi ve eğitim açısından ise yetersizliği savaş esnasında ortaya çıktı. Rusya'nın denizdeki yolu ithal teknolojiyi yerli üretimle birleştirmek oldu. Transfer edilen teknolojiyi Rusya kendi personelini kullanarak adapte etmişti. Rusya'nın askeri modernleşmesinin Osmanlıdan en bariz farkı organizasyon kabiliyetini yükseltmeye çalışmaları ve insan gücünün mobilizasyonunu sağlamaktı. Bu bariz fark Osmanlı Devleti'nin Karadeniz'de Rusya'ya karşı bariz üstün deniz gücüne rağmen sivil gemilerden bozma Rus donanmasına karşı başarılı bir blokaj uygulayamaması, Mersin Vapuru Olayı'nda olduğu gibi Karadeniz'in Osmanlı kıyılarında bir vapurun çatışmaya girilmeden esir edilebilmesi Osmanlı Devleti'nin teknolojik üstünlüğünü kalifiye personel eksikliği nedeniyle savaş sahasında ortaya koyamadığını göstermiştir. Mersin Vapuru Olayı'nda (1877) bir Rus kruvazörü Osmanlı donanma eskort gemilerinin gerisine düşen Mersin Vapuru'na 22 Aralık 1877'de baskın yaptı. 890'dan fazla Osmanlı askeri ve onlarca sivil tek kurşun atamadan Ruslara esir düştü.[35]

Bunun gibi Osmanlı komuta ve sevk idaresindeki başarısızlıklar, yanlış uygulamalar ve paşalar arasındaki kavgalar birbirini kovaladı. Buna ek olarak II. Abdülhamid'in savaşı koordine etmekle görevli Heyet-i Müşavere'nin,[36] cepheden çok uzak alanda Yıldız Sarayı'nda kurması, bu kadar uzak mesafede İstanbul çıkan bir emrin cepheye ulaşmasının tek telgraf hattı ile 7-8 günü bulması, II. Abdülhamid'in sürekli olarak ordunun kendisine sadakati yönündeki müdahaleleri, başarısızlıklar üzerine yapılan sürekli kumandan değişiklikleri, gerekli takviyelerin zamanında yetiştirilememesi, paşalar arasındaki iktidar mücadelesi, Rus Çarı'nın en yakınındaki kişiler bile cephedeyken Padişah ve erkanının başkentte sarayda durması ve buradan tüm cepheyi yönetmeye uğraşması Osmanlı dönemindeki kaynaklardan olan Kaplanzade Ahmed Saib Bey'in[37] (1860-1918) "Son Osmanlı Rus Muharebesi", Kolağası Reşid'in "1293 Seferi Avrupa'da",[38] Ahmed Muhtar Paşa'nın "Sergüzeşti Hayatımın Cildi Sanisi", Mehmed Arif'in "Başımıza Gelenler" gibi eserlerinde ve Cumhuriyet döneminde de Cemal Kutay gibi pek çok tarihçi ve araştırmacı için ağır bir eleştiri konusu oldu.[36][39][40][41]

Karada Gazi Osman Paşa ve Ahmet Muhtar Paşa haricinde komuta kademesi son derece eksik ve birbiri ile sürekli mücadele halindeydi. Bu iki paşanın çabaları ve Plevne, Kızıltepe, Halyaz, Zivin gibi muharebelerdeki başarılar savaşın gidişatını değiştirmedi. Rus ordusu Osmanlı ordu komuta kademesinin kuvvetleri sevk ve idaresindeki hatalarından, Gazi Osman Paşa ve Ahmet Muhtar Paşa'nın uyarılarının ve önerilerinin zamanında Padişah ve Genelkurmay tarafından dikkate alınmamasından, Şıpka Geçidi gibi kritik bir geçidin yanlış eksik müdahaleler ile tutulamamasından yararlanarak Balkan ve Kafkas cephelerinde Osmanlı kuvvetlerini mağlubiyete uğratarak doğuda Erzurum'u, batıda ise Bulgaristan'ın tamamı ile Trakya'nın İstanbul surlarına kadarki kısmını işgal ettiler. 31 Ocak 1878'de Yeşilköy'e dayanan Ruslar ile Osmanlı Devleti önce Edirne Ateşkes Antlaşması'nı imzaladı.

Meclis-i Mebusan'da Osmanlı-Rus Harbi'nde gelinen bu son gelişmeler üzerine eleştirileriyle ön plana çıkan bazı mebuslar, bir pazar günü meclisin açık olmadığı zamanda toplanarak iki önemli karar aldılar. Pazartesi günü meclise gelerek verecekleri önergede aralarında nazırların da bulunduğu beş kişiyi "istenmeyen adam" ilan edeceklerini açıklayacaklardı. Bunlar, eski sadrazam ancak Meclis-i Vukela'da hala söz sahibi Ethem Paşa, Tophane Müşiri Damat Mahmud Paşa, Dâhiliye Nazırı Said Paşa, Bahriye Nazırı ve Mabeyn Müşiri Said Paşa ve Serasker Redif Paşa'ydı. Bu kararlar daha meclise gelmeden Sultan II. Abdülhamid tarafından haber alınınca, kabineyi hemen değiştirdi.

Sadrazamlığın adını II. Abdülhamid, "Başvekalet" olarak değiştirdiğini belirtip, Ahmed Hamdi Paşa yerine Ahmed Vefik Paşa'yı sadrazam olarak atadı. Mebuslar Meclis-i Mebusan'da bu yapılanın anayasaya aykırı olduğunu belirttiler. Hükûmetin savaş politikalarına mebuslarca yöneltilen ağır tenkitler Padişah'a da yöneldi. Osmanlı Devleti bu tür iç problemleriyle uğraşırken, Rus baskısı da olabildiğince sürüyordu. Ruslarla yapılacak bir anlaşmaya İngilizlerin desteği alınmak isteniyordu. İngilizlerin Kıbrıs Adası'nı istemeleri üzerine yapılan Meşveret Meclisindeki iki mebustan biri olan Astarcılar Kethüdası Ahmed Efendi, toplantıda ayağa kalkarak Padişah'ın yüzüne karşı alışık olunmayan bir üslupla: "Siz bizim fikrimizi pek geç soruyorsunuz, felaketin önünü almak mümkün olduğu zaman bize suret-i ciddiyede müracaat etmeliydiniz." dedi. Aynı Mebus, konuşmasının devamında "Meclis-i Mebusan kendi malumatı haricinde olarak husule sebebiyet verilen bir halden dolayı mesuliyeti asla kabul edemez." diyerek Meclisin savaşın ağır yenilgisini üzerine almayacağını açıkça ifade etmişti. Gerçekten de 13 Ocak 1878'de daha savaş sürerken Padişah, Meclis-i Mebusan yerine Meşveret Meclisini (Meclis-i Vükelâ) toplamış Bosna, Kıbrıs gibi konularda Meclis-i Mebusan'ı atlayarak bu meclis ile Bab-ı Ali arasında bir sistem kurup işleri yürütmüştü. Savaş boyunca Meclisi atlayıp Harp Meclisi veya danışma meclisleri ile işi yürütmekteydi. Bosna ve Kıbrıs gibi pek çok hayati karar da Meclis-i Mebusan'ın önüne gelmedi. Temsilde ve protokolde bile Meclis-i Mebusan, Meclis-i Vukelanın gerisindeydi.[42] Ancak bu şekilde Astarcılar Kethüdası Ahmed Efendi'nin Padişahı'n yüzüne karşı yaptığı sert konuşma o günün diplomasisinde olmayan bir üsluptu.[42] II. Abdülhamid vekilin cezalandırılmasını talep etti. Özellikle bu üslubun Meclis-i Mebusanı kapatma konusunda çekinen Padişah'ın çekincesini giderdiği iddia edilmektedir.[42] Bu konuşma sonrasında "Ben artık Sultan Mahmud'un izinden gitmeye mecbur olacağım."[20][43] diyerek Yeniçeri Ocağı'nı kapatan dedesi II. Mahmud'a atıf yaparak meclisi kapatma yönünde imada bulunduğu belirtilmektedir.[20]

Meclis-i Mebusanı II. Abdülhamid'in kapatmasında ikinci olay da bir iddiaya göre 93 Harbi'nin tartışmalı bir kişiliği olan aynı zamanda Abdülaziz'e yapılan darbede rol oynaması sebebiyle Abdülhamid tarafından pek güvenilmeyen ancak savaşta zaruri olarak görevlendirilen Süleyman Hüsnü Paşa'nın kendidir.[44] Abdülhamid tarafından başta başkentte uzak geri planda tutulmaya çalışılan ancak diğer komutanların başarısızlıkları üzerine 8 Kasım 1877'de Rumeli Orduları Komutanlığına atanan Süleyman Hüsnü Paşa, başarılarına karşın Plevne'de Osman Paşa'nın bulunduğu çemberi aşmasını sağlayamadı ve kaybedilen Şipka Geçidi'ni geri alamadı. Katıldığı Maçka Muharebesi de başarısız oldu. Ordunun sıkışık durumu ve yaklaşan kışın zorlukları yüzünden İngiltere'nin aracılığıyla Osman Paşa'nın ordusuyla geri çekilmesi, statükonun korunması şartıyla Şubat ayına kadar uzanan bir mütareke akdine girişilmesi ve bunun Rumeli ordusunun derlenip toparlanmasına, düşmanın Tuna'nın öte yakasına atılmasına vesile olabileceği gibi fikirler ileri sürmesi üzerine kısa zaman içinde azledildi ve yerine Şâkir Paşa getirildi. Ancak kendisi birlik kumandanı olarak hâlâ görevdeydi ve Aralık 1877'den beri Plevne'nin düşmesi akabinde Ruslara karşı Bulgaristan'ın kaybedilmek üzere olmasından Edirne'de savunma hattı kurulması gerektiği yönünde direnişteydi.

Yıldız Sarayı'ndaki Heyet-i Müşavere'nin kuvvet komutanlarının durumu anlamamasından yakınmaktaydı. Kendisi durumu anlatmak için haber vermeden cepheden ayrılıp gizlice II. Abdülhamid'in yanına gelip durumu anlatmaya çalıştı, gizlice ayrılıp gelmesi tepki çekti ve Abdülhamid onu kendine darbe girişiminde bulunulacağı söylentileri altında dinlemedi.[44] İstanbul'dan ayrılıp Edirne'ye vardığında (21 Aralık 1877) şehrin savunma tertibatı içinde olmadığını gördü ve Rus ileri harekâtı karşısında kuvvetlerin Edirne hattında savunmaya geçmesi gerektiği fikrinde daha da ısrarcı oldu. Bu tutumu zaten arasının kötü olduğu Rauf Paşa'ya, saltanat değişikliğine karışmış olması sebebiyle orduyla İstanbul'a yakın bir yerde bulunmasını padişahın vehmini tahrik edecek şekilde istismar etmesine imkân vermekteydi. 4 Ocak 1878'de bizzat Padişah'ı da yanına alan Rauf Paşa ile yapılan telgraf görüşmesinde Edirne'de savunma hattı oluşturulması fikrinden dönmedi ve bunun üzerine kumanda mevkiinden alınarak yerine Rauf Paşa tayin edildi.[45] Sonrası Şipka Geçidi düşünce Ruslar Trakya'ya dayandı, ortada Bulgaristan sonrası bir savunma hattı olmadığından 20 Ocak 1878'de Edirne kolayca Ruslar tarafından ele geçirildi.[41] Süleyman Paşa kendisi de araya giren güçlü Rus birlikleri karşısında çaresizce birlikleriyle Gümülcine'ye çekilmek zorunda kaldı.[45] Rusların İstanbul'a kadar ilerlemesini durduracak bir engel neredeyse kalmadı. Bununla birlikte kendisi Gelibolu'da Bolayır mevki kumandanlığına tayin edildi.

30 Ocak'ta gittiği Gelibolu'da askerlerin İstanbul'a sevkiyle ilgili aldığı emirleri yerine getirmeye çalıştı. Ancak Edirne'de Rusların İstanbul'a dayanması neticesi 31 Ocak'ta imzalanan ateşkes antlaşmasına karşın Rusların Enez'e çıkartma yapma ihtimalleri bulunduğunu belirtip karşı savaş gemisi gönderilmesi talebinde bulundu ve şikâyetlerini yüksek hükûmet makamlarına yazılı olarak ileterek iki gün içinde olumlu cevap verilmemesi halinde istifa etmiş sayılması talebinde bulundu. Ortalığı ayağa kaldıracak telgrafını 7 Şubat 1878 tarihinde Mabeyne (Padişah'a), Sadarete, Seraskerliğe ve Bahriye Nezâretine gönderdi ve Meclis-i Mebusanda milletvekilleri ile irtibat kurdu, zaten savaşın başından beri anlaşamadığı Serasker Rauf Paşa ve Bahriye Nâzırı Said Paşa aleyhine suçlamalarda bulundu.[45] Telgraf metni Selanik mebusu ve aynı zamanda Selanik'te yayımlanan Zaman gazetesinin sahibi Mustafa Bey'in eline geçti. Mustafa Bey, 13 Şubat 1878 günü Meclis-i Mebusanda ayağa kalkıp ağlayarak Süleyman Paşa'nın taleplerini kürsüden duyurdu. Bu durum Meclisin, hükûmetin, sarayın iyice karışmasına neden oldu. Süleyman Paşa, kendi meclisin kapatıldığı gün tutuklandı. Daha sonra yargılandı ve Bağdat'a sürgün edildi.[44]

II. Abdülhamid, 14 Şubat 1878'de Meclis-i Mebusanı toplantı halindeyken tatil etti. Bahane olarak kararların hızlı alınması gibi nedenler gösterildi. Ama esasında kapatma nedenleri arasında kendisinin 93 Harbi'nin sonucundan şahsen sorumlu tutulma korkusu da bulunmaktadır.[20] 1880'lere kadar Meclis tekrar toplanacak gibi bir görüntü çizildiğinden başlangıçta bir mebus tepkisi olmadı. Ancak takip eden 30 yıl boyunca Meclisi bir daha toplantıya çağırmadı ve bu süre zarfında meşrutiyet anayasası olan Kânûn-ı Esâsî kaldırılmayıp askıda kaldı. Abdülhamid kâğıt üzerinde de olsa anayasayı muhafaza ederek aldığı kararları yine bu anayasaya göre yürürlüğe koydu.[46] Tarihçi Sina Akşin'in belirttiği ve tarihçi Ahmet Oğuz'un zikrettiği üzere 1880 yılı ve sonrasında tutuklama, gözaltılar Abdülhamid tarafından Yıldız mahkemesinin 1881'de kurulup Midhat Paşa'nın Taif'e sürgüne gönderilmesi, muhalif kitleye verilen gözdağı ile esas olarak Abdülhamid'in istibdat dönemi denen dönemi başlatmış oldu.[42][47]

Armağan[48] ve Müftüoğlu[49] gibi bir kısım araştırmacı her ne kadar Abdülhamid'in Meclisi kapatmasının devleti parçalanmaktan kurtardığını, demir yumruğu ile devletin çöküşünü yıllarca geciktirdiğini, devletin güvenliğini düşündüğünü iddia etse de [e] Ahmet Oğuz[42] gibi bir kısım tarihçiler bunun tam aksi düşüncededir.

Edirne'de imzalanan ateşkes antlaşması sonrasında 93 Harbi, 3 Mart 1878'de İstanbul surları dışındaki Ayastefanos (Yeşilköy)'ta karargâh kuran Rus kuvvetlerinin dikte ettiği Ayastefanos Antlaşması ile sona erdi.[56][57] Antlaşmaya göre Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı ve sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak bağımsız bir Bulgaristan Prensliği kurulacak; Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek; Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek; Ardahan, Kars, Ardahan, Batum, Artvin, Eleşkirt ve Doğubayazıt Rusya'ya verilecek; Teselya, Yunanistan'a bırakılacak; Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak ve Osmanlı İmparatorluğu Rusya'ya 30.000 ruble savaş tazminatı ödeyecekti.[57]

Berlin Antlaşması sonucu Osmanlı sınırları

Oldukça ağır şartlar içeren bu antlaşmaya Rusya'nın aşırı derecede güçlenmesinden kaygı duyan İngiltere ve diğer Avrupa devletleri karşı çıktılar.[56] İngiltere 14 Şubat 1878'de Marmara Denizi'ne donanmasından bir kısım gemileri soktu[58] ama bunun yanında İngiltere, Osmanlı Devleti'ne Kıbrıs'ı kendine kiralaması karşılığında Rusları daha iyi şartlarla yeni biranlaşmaya ikna edeceğini bildirdi. Bir yandan da Osmanlı'yı Kıbrıs konusunda zorladı. 13 Temmuz 1878'de Ayastefanos Antlaşması'nın yerine geçen Berlin Antlaşması İngiltere'nin Osmanlı'dan aldığı Kıbrıs adası tavizi ve baskısı sonucunda imzalandı.[56] Yeni antlaşmayla Rusya'nın toprak kazanımları görünüşte kısmen geri alındı; Makedonya, Doğubayazıt ve Eleşkirt Ovası Osmanlı'da kalırken; Romanya, Sırbistan ve Karadağ'a tam bağımsızlık verildi. Bulgaristan'da Almanya ve Avusturya-Macaristan himayesinde ve bununla birlikte Büyük Bulgaristan Prensliği yerine daha dar topraklarda başkenti Tırnovo (1879'da Sofya oldu) olan ve prensini Osmanlı padişahının seçemeyeceği, kendi savunma kuvvetleri ve milli marşı da olacak olan özerk Bulgaristan Prensliği oluşturuldu. Bunun yanında yine Osmanlı'ya bağlı ve valilerini Osmanlı padişahının seçip atayacağı, Osmanlı ordusunun denetiminde ve başkenti Filibe olan özerk Doğu Rumeli vilayeti kuruldu.

Savaş, Osmanlı tebaası Müslüman halk için bir insanlık dramı yaşanmasına neden oldu. 1877-1878 yılları arasında özellikle batıda Rus güçleri ve onlarla birlik hareket eden Bulgar çetelerinin ve savaş sırasında ve hemen akabinde doğuda Ruslar ve birlikte hareket eden Ermeni ve Kazak milis alaylarının süre gelen katliamları, çatışmaları, yağma vs. hareketleri neticesinde çok sayıda Türk ve Müslüman ahali göç etmek zorunda kaldı.[59][60] Savaş sırasında ve hemen akabinde bağımsız hale gelen Sırbistan ve Karadağ'da pek çok Arnavut, Pomak, Türk ve diğer Müslümanlar göçe zorlandı ve muhacir olarak kötü koşullarda Kosova, Anadolu ve İstanbul'a göç etmek zorunda kaldılar.[61][62][63] Savaş sonrası II. Abdülhamid, Rusların İstanbul, Yeşilköy'de Ayastefanos Rus Abidesi denen ve Rus zaferini temsil eden abidenin savaş tazminatı olarak masrafı Osmanlı'dan alınarak yaptırılmasına izin vermek zorunda kaldı. Bu anıt 1898'de bitirildi ve 1914'te II. Abdülhamid sonrası Osmanlı İmparatorluğu'nun Rusya'ya karşı I. Dünya Savaşı'na girmesi ile birlikte yıkıldı.[64][65]

Çırağan Sarayı Baskını

[değiştir | kaynağı değiştir]
Baskını yapanlardan Ali Suavi

II. Abdülhamid, 13 Şubat 1878'de Meclis-i Mebusanı tatil etti ve idareyi tümden ele aldı ancak 93 Harbi Osmanlı'nın ağır yenilgisi ile sonuçlanmıştı. İmzalanan Ayastefanos Antlaşması ile kaybedilen topraklar, sürgüne yollanan Midhat Paşa, Genç Osmanlılar ve kapatılan meclis; kitlelerde ağır hoşnutsuzluk ve tepki yarattı. Genç Osmanlılardan Ali Suavi de bu tepki içindeydi. Ali Suavi, topladığı ve galeyana getirdiği kitle ile 20 Mayıs 1878'te V. Murad'ı padişah, Mithat Paşa'yı sadrazam yapmak ve II. Abdülhamid'i devirmek için Çırağan Baskını olarak geçen başarısız darbe girişimini gerçekleştirdi. Darbenin başarıya ulaşması Beşiktaş Muhafızı Yedi Sekiz Hasan Paşa ve yanındakilerce son anda engellendi. 23 ihtilalcinin ölümü ile sonuçlanan bu başarısız darbe girişimi, II. Abdülhamid'in hafiye denilen gizli teşkilatını kurarak çok daha baskıcı bir şekilde idareyi ele almasıyla ve Yıldız Sarayı'na idare merkezini nakletmesiyle sonuçlandı.[66] Bu darbe girişimi tarihçi Erhan Afyoncu'ya göre II. Abdülhamid'in ayrıca ruhunda ve psikolojisinde derin etkiler bırakmıştır, onu içe daha kapanık ve kuruntulu bir yapıya itmiştir.[67]

Bu baskının ardında İngilizlerin başını çektiği bir dış gücün bulunup bulunmadığı yolunda çeşitli iddialar bulunmaktadır. Bir iddiaya göre Ali Suavi, İngilizlerce maşa olarak kullanılmıştır.[68][69] Buna karşın bir diğer görüşe göre ise bu iddia doğru değildir ve tam aksine II. Abdülhamid olay sonrası İngiliz Büyükelçisi'ni çağırıp kendini ailesini korumasını talep etmiş bunun üzerine İngiltere onu korumak için bir savaş gemisi göndermiştir.[70][f]

Hafiye teşkilatı

[değiştir | kaynağı değiştir]
"...Yabancı devletler kendi emellerine hizmet edecek kimseleri vezir ve sadrazam mertebesine kadar çıkarabilmişlerse, devlet emniyet içinde olamazdı. Doğrudan doğruya şahsıma bağlı bir İstihbarat teşkilatı kurmaya bu düşünce ile karar verdim. İç düşmanlarımın jurnalcilik dedikleri teşkilat budur..."

II. Abdülhamid'in tahttan indirildikten sonra Yıldız İstihbarat Teşkilatını niye kurduğunda dair suçlamalara karşı hatıralarındaki savunması[76]

Yıldız İstihbarat Teşkilatının amblemi

Osmanlı İmparatorluğu içerisinde bir istihbarat teşkilatı kurma fikri tek başına II. Abdülhamid'e ait değildir. Padişahlardan I. Abdülhamid, III. Selim, II. Mahmud ve Abdülmecid modern anlamda istihbarati faaliyetlerde bulunmaya çalışmış ve Sultan Abdülmecid bu yönde bir kurumsallaşma yapmaya uğraşsa da başarısız olmuştur.[77] Abdülaziz döneminde Tuna valiliği sırasında Mithad Paşa, Bulgar bölgesinde Rusların takip ve isyan faaliyetlerini engelleme amaçlı bir istihbarat örgütü kurmuştu. Bu örgüt iyi işler çıkarsa da Midhat Paşa'nın valiliği, Bulgar bölgesi ve Rusya ile sınırlı kaldı. Padişah geliştirilmesine sürdürülmesine ilgi göstermeyince dağıldı.[78]

II. Abdülhamid, Meclisi kapatarak yönetimi kendi eline aldıktan sonra özellikle kendisine karşı yapılan başarısız Çırağan Baskını sonrası Osmanlı tarihinde ilk defa geniş kurumsallaşmış kapsamlı bir polis ve istihbarat örgütü olarak 1880 yılında Yıldız İstihbarat Teşkilatını kurdu.[79] Bu örgüt gerekli bir kurum olmasına, 93 Harbi'nin kaybedilme nedenlerinin birinin istihbarat zafiyeti olmasına karşın sansür ve istihbarat, II. Abdülhamid'in istibdat döneminin bilinmesine sebep en önemli iki sembol olduğundan ve bu dönem içinde Sultan'ın şahsi çıkarlarına da hizmet ettiğinden ve kimi zaman düştüğü acziyetten, büyük eleştiri konusu oldu.[78] Çok sayıda hafiyeden meydana gelen bu teşkilatın amacı ilgili devletlerin durumu hakkında haber alma ve espiyonaj faaliyetlerinin yanında II. Abdülhamid'in siyasi rakipleri hakkında bilgi toplamak ve Abdülhamid'e karşı hazırlanan darbe veya isyan teşebbüslerini önlemekti. Bu sebeple teşkilat Jön Türklerin bulunduğu toplandığı Paris, Roma, Londra ve Berlin gibi yurt dışı yerlerde de örgütlendi ve operasyonlar düzenledi.[80]

Aslen Osmanlı zaptiye (jandarma) teşkilatına bağlı gözükse de doğrudan II. Abdülhamid'e bağlı Umur-u Hafiye denen bir teşkilat daha vardı.[81] Hafiyeler sadece kendi başlarına bilgi toplamakla kalmıyor, halk arasında çok sayıda kişiye maaş bağlayarak geniş bir istihbarat ağı oluşturuyorlardı. Jurnalci adı verilen bu kişiler, Abdülhamid yönetimine karşı olabilecek faaliyetleri bildiriyor, böylece her türlü hareketin önü önceden kesilmiş oluyordu.[82]

Bu teşkilatlardan Yıldız İstihbarat Teşkilatı, II. Meşrutiyet'in ilanı sonrasında Bakanlar Kurulunun (Vukela) 29 Temmuz 1908 tarihli kararnamesi ile dağıtılsa da I. Balkan Savaşı sırasında Osmanlı'nın bozgunun bir diğer nedeni Balkan devletlerinin durumu hakkındaki istihbarat zafiyeti oldu. Bir istihbarat teşkilatının varlığı gerektiğinden bu teşkilattan yola çıkarak Enver Paşa tarafından 1913'te Teşkilat-ı Mahsusa adlı istihbarat örgütü kuruldu.[80]

II. Abdülhamid döneminin bilinen iki istihbaratçısı Serhafiye Fehim Paşa ve Ahmet Celalettin Paşa'dır. İkisi birbirinin rakibiydi. Ahmet Celalettin Paşa, Paris'te 1897'de Contraxeville'de yaptığı antlaşmayla bir grup Jön Türk'ün İstanbul'a dönmesini ve bazı Jön Türk gazetelerinin kapatılmasını sağladı.[83] 1904'te Sultan'ın gözünden düşüp İstanbul'dan Mısır'a kaçtı ve 1924 yılında orada[84] veya 1909 sonrası döndüğü İstanbul'da öldü.[85][86] Mısır'daki faaliyetleri II. Abdülhamid'in iktidarda olduğu süre boyunca sürekli olarak gözlemlendi.[85] Jön Türk muhalefetine katılıp katılmadığı konusu ise belirsizdir.[84][86]

II. Abdülhamid'in Umur-u hafiyelerinden ve aynı zamanda yaverlerinden biri olan Serhafiye Fehim Paşa (1873-1908). İstanbul'daki faaliyetleri nedeniyle Fehim Paşa hakkında Avrupalı sefaretlerden çok sayıda şikâyet alan II. Abdülhamid, onu 1907 yılı başlarında Bursa'ya zorunlu ikamete gönderdi. Burada II. Meşrutiyet dönemine kadar kalan Fehim Paşa, meşrutiyetin ilan edildiği günlerde Bursa, Yenişehir'de, arabasının önünü kesen bir grup tarafından linç edilerek öldürüldü.[87] Yaverlik ve hafiyelik yaptığı süreçte esnaftan haraç aldığı, kabadayılık-mafya faaliyeti ve kadın düşkünlüğü gibi iddialar gündemden düşmemiştir.

Diğer serhafiye ise Fehim Paşa ise hafiye teşkilatının en üst kademesine kadar çıktı ancak keyfi ve görev dışı davranışları sebebiyle dış ülkelerin büyükelçilik yetkililerinden bile gelen şikayetler üzerine 1907'de görevden alınarak Bursa'ya sürgün edildi. 1908'de halktan bir kısım kişilerce linç edilerek öldürüldü.[87] II. Abdülhamid döneminde gelen bilgilerin önemli bir kısmının doğruluk payı varken zaman içinde bu doğruluk payları Sultan'ın gözüne girebilmek için sahte jurnaller vs. uyduranlar ile azalmıştır. Bu da istihbarat verilerinin doğruluğu konusunda büyük sorunlar çıkardı.[88]

1898'de Sadrazam Halil Rıfat Paşa'nın oğlu İbrahim Cavid Bey tarafından rant hesaplaşmasında öldürtüldüğü iddia edilen Gani Toptani.

II. Abdülhamid döneminde bu iki istihbarat kurumuna karşın İstanbul'da dahil asayiş olaylarındaki sorunlar giderilemedi hatta devlet içinde Sultan'ın gözüne girmek isteyenler arasındaki rekabetten veya rant sağlama amaçlı çete ve kişilerden dolayı sokak çatışmaları bile gerçekleşti. Amaç dışı kendi rantlarının peşine düşen hafiye ve istihbarat ajanları çıktı. Örneğin Sadrazam Halil Rifat Paşa'nın oğlunun öldürülmesi olayında olduğu gibi. Sadrazam'ın oğlu ve Şûrâ-yı Devlet (günümüzde Danıştay) üyesi İbrahim Cavid Bey'in İstanbul'da bir haraç-rant çetesi kurdurup bir süre sonra bölge çatışmasına girdiği; rant konusunda Arnavut Toptanilerden Gani Toptani ile anlaşamadığı ve onu, adamlarına 1898'de öldürttüğü ve bunun üzerine ağabeyi Esad Toptani'nin Arnavutluk'tan getirdiği adamlarına onu Cisr-i Cedit'te (Yeni Köprü-Eski Galata Köprüsü) 7 Ekim 1899'da öldürttüğü iddia edilmektedir.[2] Sadrazam, oğlunun öldürülmesinden kısa süre sonra hastalandı ve öldü.

Şura-yı Devlet üyesi Bedirhani Abdurrezzak Bedirhan'ın adamları tarafından 1906'da öldürüldüğü iddia edilen İstanbul Şehremini Rıdvan İsmail Paşa

İstanbul Şehremini Rıdvan Paşa cinayeti de bir başka olaydı. İstanbul'un rantında söz sahibi Kürt Bedirhanilerden Şura-yı Devlet üyesi Abdürrezzak Bey'in rantta kendilerine direnen İstanbul Şehremini Rıdvan İsmail Paşa'yı 23 Mart 1906 Cuma günü adamlarına öldürttü. Sonrasında aile, Trablusgarp'a sürüldü.[89] Birkaç yıl sonra Abdürrezzak Bey affedildi. Deli Fuad Paşa'nın yakını Çerkeslerin de bu rantta söz sahibi olmak isteyip Serhafiye Fehim Paşa ile işbirliğine girmeye çalıştıkları ancak gerekli desteği elde edemedikleri ve Deli Fuad Paşa'nın Abdülhamid'e muhalefeti neticesi etkisiz kaldıkları da yine bazı iddialar arasındadır.[2]

Yıldız mahkemesi

[değiştir | kaynağı değiştir]

Darbe ile indirilen Sultan Abdülaziz, Feriye Sarayı'nda 4 Haziran 1876 günü sakalını düzeltmek için bir makas istemiş, daha sonra bilekleri kesik vaziyette bir minder üzerinde bulunmuş ve kısa zaman sonra hayatını kaybetmişti. Sâbık sultanın naaşı önce Feriye Karakolu'na götürülmüştü, doktorların incelemesiyle ölüm nedeninin bileklerini keserek intihar olduğu kararına varılmıştı. Bugün bile bu işin intihar mı yoksa cinayet mi olduğu tartışmaları sürmektedir.[kaynak belirtilmeli] Sonrasında tahta geçen V. Murad da akıl sağlığının bozulması gerekçesi ile tahttan indirilmiş yerine II. Abdülhamid çıkarılmıştı. Ancak hâlâ hayatta olan V. Murad'ın iyileşme ihtimali vardı ve taraftarları onu tekrar tahta çıkarmak istemekteydi. II. Abdülhamid'in tahta çıktığı sene sabık Sultan Murad ve oğlu Selahaddin Efendi'yi bir vapur ile Avrupa'ya kaçırmak maksadıyla yerli ve yabancı kişilerden oluşan bir heyetin faaliyetleri, hafiyeler tarafından Saray'a bildirildi. Bu istihbarattan birkaç gün sonra çarşaf giymek suretiyle kadın kılığına girmiş ikisi maliye ve rüsumat kâtiplerinden diğer ikisi de Hristiyanlardan oluşan dört kişilik bir heyet, annesinin isteği üzerine Sultan Murad'a kurşun dökmek için geldiklerini söyleyerek saraya girmek ve eski sultanı kaçırmak istemişlerdi. Ancak bu teşebbüs alınan sıkı önlemler sayesinde başarısızlıkla sonuçlanmıştı.[90][91]

Olayın sonrasında Ali Suavi ve taraftarlarının Çırağan Baskını ve darbe girişimi Sultan'ı büsbütün şüpheci hale getirdi. Bunun da üstüne Temmuz 1878'de Rum Masonlardan Kleanti Skelyeri yanında Aziz Bey, Ali Şeffati gibi kişilerin V. Murad'ı kaçırma girişiminin, hatta bazı iddialara göre bu plan ile eş zamanlı olarak II. Abdülhamid'e suikast planının son anda bir ihbarla engellenmesi, II. Abdülhamid'in şüpheciliğinin iyice artmasına neden oldu.[92]

İktidarı tümden ele alan II. Abdülhamid artık tekrar bir darbe, kaçırma teşebbüsü olmaması ve önceki sultanların akıbetine uğramamak ve 1880'lere doğru uygulanan tedavilerle kısmen ruhi yönden iyileşmeye başladığı iddia edilen V. Murad'ın, tekrar kendi otoritesini riske atmaması için siyasi otoritesini iyice güçlendirmek istiyordu. Sonuçta kendisinene muhalif olabilecek kitleyi ortadan kaldırmaya karar verdi.[93] Bu amaçla da Haziran 1881 öncesi gözaltı, ifade alma, yakalama ve tutuklamalar başladı. Midhat Paşa da yakalananlar arasındaydı. Yakalanan kişilere yine mahkeme önüne çıkmadan önce ifadeleri öncesi ve sonrasında işkence yapıldığı da iddialar arasındadır.[93][94]

Abdülhamid selefi olan amcası Sultan Abdülaziz'in öldürüldüğünden bahisle 27 Haziran - 29 Haziran 1881 tarihleri arasında Yıldız Sarayı'nın bahçesinde bir çadır kurdurdu. Suikast ve cinayetle suçladığı birçok kişiyi yargılattı. Ancak bu yargılamalar Abdülaziz'in ölümünün intihar mı yoksa cinayet mi olduğu ve cinayetse kimin/kimlerin nasıl işlediğini bulmak için değildi. Bu yargılamalar ile II. Abdülhamid hem saltanatı için tehlike olarak gördüğü kişileri yok etmek hem de V. Murad'ı halkın gözünden düşürerek yeniden tahta çıkarılma ihtimalini ortadan kaldırma peşindeydi.[95][daha iyi kaynak gerekli] Diğer önemli isimler ise Sultan Abdülaziz döneminin saray yönetiminde aktif rol oynayan Rüşdi Paşa, Damat Mahmut Celaletddin Paşa, Hasan Hayrullah Efendi gibi kişilerdi. Bunların yanı sıra Sultan Abdülaziz'in cinayetiyle ve onun mallarının bir kısmını gasp etme suçlamasıyla yargılanan dönemin mabeyncisi Damat Nuri Paşa da yargılandı. Buna karşın sabık Sultan V. Murad ve annesi Şevkefza Sultan ise zaten hapiste tutulduklarından yargılanmadılar.[90]

Mahkeme kurulunun başkanı Ali Sururî Efendi ve ikinci başkanı ise Rum asıllı Hristo Forides Efendi idi. Feriye Sarayı'nın görevlilerinden Pehlivan Mustafa, Cezayirli Pehlivan Mustafa ve Boyabatlı Pehlivan Hacı Mehmed ile Mâbeynci Fahri Bey, Binbaşı Namık Paşazade Ali Bey, Binbaşı Gürcü Necip Bey, Sadrazam Midhat Paşa, Damat Mahmud Celaleddin Paşa ve Damat Nuri Paşa idama; Seyyid Bey ve Albay İzzet Bey de 10 yıl hapse mahkûm edildi.[kaynak belirtilmeli]

9 Temmuz 1881 günü toplanan 25 kişilik bir temyiz kurulu tarafından karar tekrar gözden geçirildi. Bu kurulun üyeleri arasında Gazi Osman Paşa ve Ahmed Cevdet Paşa da vardı. 25 kişi arasından 15 kişi mahkemenin kararının aynen uygulanması, 10 kişi ise cezaların hafifletilmesi yönünde oy kullandı. Böylece onaylanmış olan idam cezalarını II. Abdülhamid, Taif'te çekilmek üzere müebbet hapse çevirdi. Taif'te zor koşullar altında hapis hayatı yaşayan Midhat Paşa ve Damat Mahmud Celaleddin Paşa 8 Mayıs 1884 gecesi muhafızları tarafından boğularak öldürüldüler. Eski şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi 1898'de Taif'te öldü. Nuri Paşa suçsuzluğunu iddia etse de müebbet hapis cezası almaktan kurtulamadı.[96] Böylece II. Abdülhamid kendisine karşı olan muhalif kitleyi geçici süreliğine bertaraf etmiş oldu.

  1. ^ a b Abdülhamid'in tahta çıkışı ile ilgili bir iddia şu yöndedir: "...Sultan Aziz'in ölümünü ve Sultan Murad'ın aklını kaybettiğini gören Şehzade Abdülhamid, bir an önce tahta çıkmak arzusuyla çalışmalara başladı. Eniştesi Fethi Paşazade Mahmud Celaleddin Paşa aracılığıyla, Rumeli'de bulunan Serdar-ı Ekrem Abdülkerim Nadir Paşa'nın İstanbul'daki vekili Serasker Redif Paşa'yı elde etti. İstanbul'daki askerin en büyük komutanı taraftarı olunca, Mütercim Rüşdi ve Midhat paşalar da tahta çıkarılmasını görüşmek üzere Abdülhamid'in Kâğıthane'deki köşküne geldiler. Veliaht Şehzade Abdülhamid, Rüşdi Paşa'nın sadarette kalacağını, Midhat Paşa'nın en büyük arzusu olan Kanun-ı Esasi'yi ilan edeceğini vaad ederek onları da tarafına çekti. Hatta 'usul-i meşrutiyet ve meşverete dayanmayan bir hükümeti kabul etmem' diyerek pırlantadan kol düğmelerini de Midhat Paşa'ya hediye etti. Bu görüşmede Sultan Murad'ın tahttan indirilmesine karar verildi..."[2]
  2. ^ I. Meşrutiyet'in mimarlarından Midhat Paşa'nın kişilik özelliklerinde olumsuz pek çok yandan da bahsedilmektedir. Yılmaz Öztuna; Hüseyin Avni Paşa gibi kişileri öldürmese bile kendinin önüne çıkan kişinin düşünmeden azlini ve sürülmesini sağlamakla kalmayıp içki alemlerinde farkında olmadan devlet sırlarını açık ettiğini hatta birgün bir içki sofrasında "Neden III. Napolyon gibi imparator olmuyorum Ali Osmani olurda Ali Mithadi niye olmasın" şeklinde yarı esprili konuşmasının İstanbul tarafından duyulduğunu ve sıklıkla boşboğazlık yaptığını belirmektedir.[6]

    İkinci sadrazamlığı ile ilgili fal baktırıp 16 sene kalacağını öğrendiği ve bu boş boğazlığının II. Abdülhamid'in kulağına gidebileceği kendine hatırlatıldığında "arkamda koca bir millet var bir şey olmaz" diye bir böbürlenme, bir umursamazlık içinde olduğu[7] belirtilmektedir. Tarihçilerden Yavuz ve Serdar Özgüldür yazdıkları bir makalede bu özellikleri ile Midhat Paşa'nın çok iyi bir idareci olmasına karşın Kanun-i Esasi'nin hazırlanması ve kabulündeki çabaları hariç zeki bir politikacı olmaktan, temkinli ve basiretli bir devlet adamı niteliği sergilemekten uzak olduğunu belirtmektedirler.[7]

    1875'de Sultan Abdülaziz'in borçları ödeyemeyeceğine dair Ramazan Kararnamesi öncesinde tarihçi Yılmaz Öztuna'nın iddiasına göre, devletin bu kararını önceden bilen Midhat Paşa ve Damat Mahmud Paşa karar açıklanmazdan evvel ellerindeki borç tahvillerini satarak büyük kazanç sağlamışlardır. İlaveten kendinin İngiliz etkisinde ve hayranlığında olduğu da çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir.[8][9]

    Bir iddiaya göre Taif'te II. Abdülhamid tarafından boğdurulan Mithad Paşa'nın boğulmayıp Avrupa'ya kaçtığı dedikoduları üzerine kesik başı kendisine getirilip ve gösterilmiş, II. Abdülhamid "Sonunda ondan kurtuldum" demiştir. Ancak Yılmaz Öztürk'ün bu iddiası tam doğrulanamamaktadır.[10] Çünkü Midhat Paşa'nın öldürülmesi emrinin II. Abdülhamid tarafından verilmediği yönünde de önemli iddialar bulunmaktadır. Bazı tarihçiler İngiltere'nin onu kurtarmak için Arabistan'a bir gemi gönderdiğini bile iddia etmekle birlikte bu yönde de somut bir delil yoktur. Bu sebeple Midhat Paşa'nın ölümü ve Taif'te olanlar hala çözülememiştir.[11]
  3. ^ Gladstone, 1876 yılında Bulgarlar tarafından çıkarılan isyanın bastırılmasındaki olayları kullanarak, bir yandan 1874 yılındaki seçim yenilgisi nedeniyle ayrılmak zorunda kaldığı parti liderliğine tekrar geri döndü, diğer yandan din öğretileri gereği Hristiyanları koruma adına İngiltere kamuoyunda Türklere karşı önemli ölçüde kin ve nefret uyandırdı. Gladstone, "Bulgarian Horrors and the Question of the East (Bulgar vahşeti ve Doğu Sorunu)" adlı broşürünü 6 Eylül 1876'da yayınladı. Broşürde Türklerin öncelikle Balkanlar'dan müteakiben geldikleri yere gönderilmesinden bahsetmektedir. Broşür ilk çıktığında 200.000 adet gibi o döneme göre önemli bir satış yaptı. İngiliz kamuoyunun Osmanlı Devleti'ne karşı dönmesinin sonucu kısa vadede kendisini gösterdi. 12 Aralık 1876 - 20 Ocak 1877 tarihlerinde yapılan İstanbul konferansına İngiltere delegesi olarak, kamuoyunda Türk dostu olarak bilinen ve Bulgar İsyanı'nda Osmanlı'nın safını tutan İstanbul Büyükelçisi Sir Henry Elliot'un yerine Türk karşıtı ve Osmanlı devletinin muhafazasını içeren geleneksel politikaya karşı, Hindistan İşleri Bakanı, Robert Marquis Salisbury atandı.[17]
  4. ^ Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Erkam Yayınları, 2013 ve diğer bazı eserlerde (Mustafa Müftüoğlu, Her Yönüyle Sultan Abdülhamid, s. 78-82. Bu kitabın 2 cilt halinde tıpkı basımı "Tarihin Hükmü Abdülhamid Kızıl Sultan mı?" Sena Neşriyat (1989), 1.Cilt, s.78-82) şöyle bir iddiada bulunulmaktadır: Sultan Abdülhamid, tahta yeni geçmiş bulunuyordu. Henüz devletin dizginleri tam mânâsıyla elinde değildi. Hükûmete ihtilâlci bir kadro hâkimdi. Sultan, onlara -zannettikleri gibi- İngiltere’nin böyle bir bâ­di­rede bizim yanımızda yer almayacağını ispat için İngiliz büyükelçisi Layart’ı da huzûruna çağırarak hükûmet erkânı ile bir müzâkerede bulundu. Layart, hükûmeti nâmına bu toplantıda İngiltere’nin Rusya’ya karşı olan siyâseti dolayısıyla şâyet bir Türk-Rus harbi çıkarsa, bizim muvaffakıyetimizden memnûn olacaklarını söylemekle birlikte, hiçbir sû­ret­te bizim yanımızda yer almayacaklarını kat’î bir dille ifâde etti. Buna rağmen Mithat Paşa ve avanesi, kolay bir zafer elde edebileceklerini umarak Sultan Abdülhamîd Hân’ı dinlemeyip Rusya’ya harp îlân ettiler/istediler. veya Müftüoğlunun değişiyle 18 Ocak 1877 tarihli toplantıda harb istediler. Muradına erdiler... "İngiliz elçisinin Osmanlı Rus savaşında kendilerinden destek beklememeleri yönündeki beyanı doğru olsa da, diğer buralarda geçen ve iddia edilen ifadelerin tamamına Sina Akşin ve Salih Erol gibi tarihçiler karşı çıkmaktadır.." Yine Armağan tarafından da şu iddiada bulunulmaktadır: "...Nitekim savaşa girilmesini istemediği (işin ilginç tarafı Rus Çarı da girmek istemiyordu, Karadağ’da bir ilçeyi verin, bununla kamuoyunu tatmin edeyim, savaş çıkmasın diye mektup yolladığı) halde savaş darbecilerin zorlamasıyla açılmıştı..."'[26]" Karadağ'a Osmanlı topraklarından bir kısım yerlerin verilmesi yönündeki teklif haricinde, Mustafa Armağan'ın iddiası da bazı tarihçilerce Karadağ lehine sınır tashihi yönünden kısmen doğru olarak değerlendirilmektedir. Zira İlber Ortaylı, ise şunu belirtmektedir: "Aslında Rusya’nın istekleri Paris Kongresi’nin tashihi üzerineydi. Ruslar, Balkanlar’da, Karadağ lehinde istedikleri sınır tashihini bile gittikçe azalttılar. II. Aleksandr, Rusya’nın bir harbe hemen girecek durumda olmadığının farkındaydı fakat Babıâli tarafından hiç taviz verilmedi. 24 Nisan 1877’de Rusya savaş ilan etti..."[27] Buradaki iddialara karşı tarihçilerden Sina Akşin ve Salih Erol ise 2.Abdülhamid'in savaş isteyip istememesi ve Mithad Paşa'nın İbrahim Ethem Paşa'nın buradaki tutum ve konumu yönünden farklı görüştedir. Bu tarihçilere göre;
    • Bilinenin ve iddia edilenin aksine Mithat Paşa, 93 Harbinin çıkmasından Rusya'nın savaş ilanından 2,5 ay önce II. Abdülhamid'ce görevden alınmıştır, sürgüne gönderilmiştir. 93 Harbine hiçbir şekilde katılımı yönetimi söz konusu olmamıştır. Ancak Tersane Konferansı'ndaki başarısızlık nedeniyle görevden alınması muhtemel olabilir.
    • İddia edilenin aksine ne Meclisi Mebusan ne Mithat Paşa ve arkadaşları ne Sultan Abdülhamid, Rusya'ya harp ilan etmemiştir. Burada Rusya kendi 12 Nisan'da gönderdiği ültimatom ile tersane konferansındaki şartları biraz yumuşatıp taviz verip, kendi şartlarının kabulünü talep etmiş, ancak bu talepleri de Mithat Paşa yerine atanan hükûmetçe kabul edilmeyince 24 Nisan 1877'de Osmanlı Devletine Ruslar harb ilan etmiştir.
    • İbrahim Edhem Paşa 93 Harbi öncesi ve harb sırasında sadrazam olup, 12 Nisan'daki Rus ültimatomunu kendi ve hükûmeti reddetmiştir. 93 Harbinin sonuna doğru görevden alınmıştır. Mithad Paşa gibi sürgüne gönderilmeyip, Yıldız Mahkemesinde de yargılanmayıp görevden alınması sonrası büyükelçi yapılmış sonrasında yine II. Abdülhamid'ce dahiliye nazırlığına kadar getirilmiştir. Kendisi Abdülmecid döneminde de, Abdülaziz, V. Murat dönemlerinde de görev almış kişilerdendir, Genç Osmanlı değildir; Mithad Paşa ile arası iyi değildir; Meşrutiyet yanlısı değildir; Abdülaziz'in azline iştirak etmemiştir, Yıldız Mahkemesinde yargılanmamıştır; kısacası II. Abdülhamid'in güvendiği kişilerdendir. Mason locası üyeliği sorgulanabilir, ancak locaya üyeliğini II. Abdülhamid de, ondan önceki padişah V. Murat da hatta Abdülaziz de bilmektedir. Kaldı ki görevden akıl sağlığının yerinden olmadığından bahisle alınan V. Murat da mason locasına üyedir. Tersane Konferansındaki kararlara, İbrahim Edhem Paşa'da karşı çıkmıştır; buna rağmen bizzat II. Abdülhamid'ce sadrazamlığa getirilmiştir. İlaveten Mithad Paşa sonrası, Tersane Konferansı akabinde bir kısım maddeleri değiştirerek Londra Protokolü denen bir metin Mart 1877 sonunda Osmanlı'ya tekrar sunulmuştur. İbrahim Edhem Paşa ve hükûmeti teklifi reddetmiş, vekiller heyeti de reddetmiştir. Bu da bahse konu taleplerin kabul edilebilir hiçbir yanının Osmanlı için olmadığının göstergesidir. Diğer taraftan Rusların Tersane konferansı sonrasında 12 Nisan'daki istemlerinde bir azaltmada bulunduğu ortadadır. Ancak bu istemler de tüm istemler gibi İbrahim Edhem Paşa ve kabinesince de reddedilmiştir. Zira Prof Dr. Sina Akşin Büyük Türkiye Tarihi 3.Cilt 1600-1908 adlı eserinde de belirtildiği gibi: "...Bu da gösterir ki Avrupa müdahalesine karşı gösterilen (katı) "savaşçı" tutum Midhat'tan kaynaklanmıyordu. Ülkenin genel havası buydu ve bazı tezahürleriyle toplumsal bir hezeyan derecesindeydi. Bizzat Abdülhamit'in bu havanın çok dışında olduğuna inanmak zordur. Sonuç olarak Ruslar savaş ilan ettiler. (24 Nisan 1877)..."[28] [29]
  5. ^ II. Abdülhamid'in kendi istibdat rejimi ve I. Meşrutiyet'teki meclisi kapatması ile ilgili bazı uzman, araştırmacı ve II. Abdülhamid savunucuları haklı olduğunu, bu yapılanla ve başkaca hareketlerle kendinin Osmanlı Devleti'nin ömrünü 30-40 yıl daha uzatmış olduğu ileri sürmektedir. Bu kişilere göre: "•Düvel-i Muazzama'nın bu meclisin açılmasını demokrasi ve insan hakları için değil, kendi adamları olan milletvekilleri eliyle iç idareye daha rahat karışabilmek için istediği öne sürülmüştür. •İcrayı baskı altında tutan bir meclis vardı. •Azınlık milletvekilleri, her bir grup arkasına bir Avrupa Devletini alarak, üyesi olduğu bağımsız devletler kararı çıkarmak için uğraşmaktaydılar. Girit, Teselya ve Yanya'nın Yunanistan'a bırakılması gerektiğini ifade eden vekiller çıkmıştır."[50] Bu görüşü savunanlara destek olarak şu görüşlerde ileri sürülmüştür: •Meclisi oluşturanların çoğu gayrimüslimdir. Ancak yüzde kırkı müslümandır (Türktür).[51][52] •93 Harbi’nde Osmanlı topraklarının üçte biri kaybedilmişti. Bu çapta bir toprak kaybı karşısında meclisteki farklı milliyetlere mensup üyeler paniğe kapılmış, her biri kendi milletinin topraklarını kurtarma telaşına düşmüştü. Birleştirici olacağı ümidiyle kurulan meclis, tam tersine bölücü bir meclis olmuştu. İki seçenek vardı: Ya parçalanmaya seyirci kalmak ama meşrutiyetten taviz vermemek ya da meşrutiyeti askıya almak ama ülkeyi parçalanmaktan kurtarmak. Abdülhamid ikincisini seçti ki, aynı durumda devlet refleksi zaten başkasını yapmasına müsaade etmezdi"[48] Ancak bazı tarihçilere göre görüşlere tam olarak katılabilme olanağı bulunmamaktadır. Mesela tarihçi Mesut Karakulak'a göre I. Meşrutiyet döneminde, Meclisi Mebusan'ın ne birinci ve ne ikinci döneminde Meclisi oluşturanların çoğu gayrimüslim değildir. Tam aksine çoğu milletvekili Müslümandır.[53][54] Yine tarihçi Mesut Karakulak'a göre; Meclis'te gayrimüslim oranının üçte bir gibi bir oranla ayarlanmaya çalıştığı görülmektedir. Dahası 1. ve 2. Dönem Meclisi Mebusan'ın gayrimüslim vekillerine hele Ermeni vekillere bakılınca hiçte öyle Osmanlı Devletine karşı bir politika içinde oldukları yönünde biri şüpheli iki olay haricinde bir bulguya rastlanmamaktadır. Zira Rus ordusunun eylemlerini bu mebuslarında kınadığı askerlere yardım kampanyasına destek verdikleri, savaş sırasında kaçan Rumeli göçmenlerinin iyi koşullarda zarar görmemesi için tedbir alınması yönünde teklifler verdikleri görülmektedir. Ancak tek sorun tartışma çıkaran olay Ermeni vekillerin bazılarının konuşmalarını bir oturumda Türkçe yerine kendi dilleri ile yapmak istemeleridir. Diğer şüpheli olabilecek olay Rus orduları Yeşilköy’e geldiği zaman bir gurup Ermeni, Ermeni milletini temsil ettiklerini söyleyerek Osmanlı Devleti’nin durumundan yararlanmak için Londra’ya giderek II. Alexander’e başvurmuşlardı. İsteklerinde Lübnan’da otonom bir devlet kurmak istediklerini belirtmişlerdi. Aynı heyet Berlin Antlaşması’ndan hemen önce Rusları ve Fransız dışişleri bakanı Waddington’u ziyaret etmiş ancak sonuç alamamıştı Bunlardan başka Yeşilköy’e gelen Rus komutan Grandük Nikola’ya Patrik Nerses'in, üç kişilik bir heyet gönderdiği bağlılığını bildirdiği iddia edilmekteydi (ki muhtemelen doğruydu ama ne hikmetse II. Abdülhamid savaş sonrası bu iddialara konu patriğin 2 defa kendinin sunduğu istifa talebini bile bir türlü kabul etmeyip görevde kendini tutmuştur. Bunun nedeni de ayrıca bir muammadır.). Bu olaylara Ermeni vekiller sert tepki göstermiştir. Mina Efendi bu haberlerin gerçekliğinin açığa çıkarılmasını istemiştir. Manok Efendi ise beş yüz yıldır aradığı eşitliği ve adaleti burada bulduklarını, kendinin Halep’te bulunan Ermeniler adına konuştuğunu belirtmiştir. Halep Ermenilerinin Rus himayesi istemediklerini ve bu konuşmasının da basında yayınlanmasını özellikle istemiştir... Bu durumda bu olay konusunda Patrik'le ilişkileri var mıydı yok muydu bilinmeyip diğer olaylarda da Osmanlı lehine hareket ettikleri düşünülürse bu vekillerin bu görüşmeyi önceden bilip bilmediğini ispatlayacak bir delil de bulunamadığından tarihçi Karabulak'a göre gayrimüslim Ermeni vekillerin bile mecliste bağımsızlık veya milletvekillerinin kendi topraklarını kurtarmadan çok Osmanlıcılık peşinde oldukları görülmektedir. Kısacası iddiaların aksine Osmanlıcılık akımının mecliste aktif olduğunu belirtmektedir.[55]
  6. ^ Ingiliz ajanı olmadığı yönündeki görüşler şöyledir.Bu görüştekilerden biri olan Mehmet Mazlum Çelik'e göre öncelikle Ali Suavi'nin darbe girişiminde bir İngiliz desteği Marie adlı bir ingiliz ajanının herhangi bir parmağı bulunmamakla bu iddialar yalanlanmıştır. Tam aksine II. Abdülhamid ailesinin ve kendinin hayatının tehlikede olduğunu düşünerek İngiliz Büyükelçisi Henry Layard’ı saraya davet ederek elçiden İngiltere’nin olası bir darbe karşısında kendi ve ailesinin hayatını korumasını talep etmiştir. Bunun üzerine Birleşik Krallığa ait zırhlı savaş gemisi İstanbul’a gelmiştir, İngiltere ile bir kaç ay kadar iyi ilişkiler geliştirilmiş ancak İngiltere de bunun karşılığında sonrasında Kıbrıs'ı talep etmiş ve II. Abdülhamid sonradan büyük pişmanlık duyacağı bu talebi kabul etmiştir. Berlin Anlaşması sonrasında Kıbrıs'ı bir daha geri almak mümkün olmamış ve II. Abdülhamid'de bu şekilde durumun idare edilemeyeceğini anlayıp Yıldız İstihbarat Teşkilatı'nı kurma kararı almıştır.[70] [71] Diğer bir tarihçi Abdülkerim Buğrahan Bulut, Ali Suavi'nin İngilizlerle ilişkisi olduğunu doğrulamaktadır ancak bu onların darbeye iştirak ettiği anlamına gelmemektedir. Zira II. Abdülhamid de dahil devlet erkanının çoğu o dönemde Rusya'ya karşı Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasını engelleyen en önemli dış güçlerden biri olan Birleşik Krallık ile sürekli irtibat halindedir. Ayrıca o sırada İngiltere'de savaşın bitmesini istemektedir, II. Abdülhamid de bu görüştedir, üstelik Kıbrıs'ı da İngilizlerin talebi ile üs olarak da onlara vermiştir.[72] Ali Suavi'nin bu baskındaki amacı ise II. Abdülhamid'i ilk başta devirmek değil, ilk önce V. Murad'ı kaçırıp sonrasında tahta oturtmaktadır. 150-200 kadar adamla darbe yapılamayacağını ancak adam kaçırılacağını herhalde kendi de çok iyi bilmektedir. (Yine tarihçilerden İsmail Hakkı Uzunçarşılı da çok öncesindeki bu konudaki makalesinde, bu yazar ile aynı görüştedir[73]) Öte yandan yine bu tarihçilere göre Ali Suavinin kendisi V. Murad'ı tahta geçirip Ruslarla olan savaşa devam etme niyetindedir. Bu durum o sıradaki İngiliz çıkarlarına aykırıdır. Bu durumda Kıbrıs'ı zaten vermeye niyetli o sırada Ruslarla barış yanlısı tutuma giren II. Abdülhamid'i devirmek için İngilizlerin hiçbir nedeni bulunmamaktadır. Zaten II. Abdülhamid'in bu sıradaki savaşı sonlandırma düşüncesi İngilizlerin kendi çıkarları ile uyumludur.Bu tarihçilere göre Ali Suavi'ye bu yönde ithamlarda bulunanlar saraya yaranmak ve korkuları yüzünden bu iddialarda bulunmuş ve üretmişlerdir bu mesnetsiz iddialar günümüze kadar gelmiştir.[72] Bu arada yine bu tarihçilere göre Marie Stewar Lugh adlı İngiliz ajanı olduğu söylenen kişi Ali Suavi'nin eşidir. Londra'da Muhbir gazetesini çıkarırken tanışmışlardır, epey bir zamandır evlidirler. Suavi'nin öldürülmesi sonrası belgeleri yakarak kaçtığı doğrudur sonrasında İngiltere'de bir Ermeni ile evlenmiştir. Ancak İngiliz ajanlığı yönünde tam bir bulgu elde edilememiştir. Öte yandan Ali Suavi'nin İngiliz ajanı olmayacağı yönündeki iddialara bir destekte tarihçi Hüseyin Çelik'ten gelmektedir. Zira Suavi, bu olaydan hemen öncesinde Osmanlı-Rus Savaşı ile ilgili olarak İngiltere aleyhine yazdığı yazıyla da İngiliz elçisi Henry Layard’ın tepkisini çekmiş ve bizzat Layard kendini Babıâli’ye şikâyet ederek Suavi’yi Galatasaray Lisesi'ndeki görevinden aldıranlardan biri olmuştur.[74][75] Suavi'nin Rus ajanı olduğunu iddia etmek ise hiç mümkün değildir.[75] Bununla birlikte ne olursa olsun bu olayların II. Abdülhamid'in vehmini arttırdığı ortadadır.
  1. ^ Yüzüncü yılında II. Meşrutiyet. Pınar Yayınları. 2008. ISBN 978-975-352-115-4. 
  2. ^ a b c Çuluk, Sinan (2016), Osmanlı Sultanının Tek Adamlık Yolunda Gerçekleştirdiği İşbirlikleri Entrikalar ve Siyasi Manevralar, #Tarih Dergisi, 19 Ekim 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 12 Kasım 2022 
  3. ^ Palmer, Alan (1993). Bir Çöküşün Yeni Tarihi. İstanbul: Sabah Kitapları. ss. sf. 159-160. ISBN 975-7339-00-8. 
  4. ^ Çakır, İbrahim (2022), MİLLİYETÇİLİK AKIMININ OSMANLI DEVLETİ'NE ETKİLERİ: KARADAĞ'IN BAĞIMSIZLIĞI (s.1-18), Lefke Avrupa Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt:13 Sayı:1, ss. 11-13, 24 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 24 Kasım 2022 
  5. ^ Kaya, Zeki (1990), I. Meşrutiyet ve (Türkiye'de Meclisi Mebusan) (yayınlanmamış tez) (PDF), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi, s. 6, 8 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF), erişim tarihi: 8 Kasım 2022 
  6. ^ Öztuna, Yılmaz (1987), Bir Darbenin Anatomisi, Ötüken Yayınları, s. 339 
  7. ^ a b c d e Özgüldür, Yavuz; Özgüldür, Serdar (1994), 1876 Anayasası'nın Hazırlanmasında Mithat Paşa'nın Rolü ve Fonksiyonu (s.311-348) (5), OTAM(Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi), ss. 323,324,343,344, 8 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 8 Kasım 2022 
  8. ^ Cem, İsmail (2017), Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi, İş Bankası Kültür Yayınları 26.baskı, ss. 196,222 
  9. ^ Öztuna, Yılmaz (1967), Türkiye Tarihi 12.Cilt, Hayat Yayınları, s. 53 
  10. ^ Öztürk, Yılmaz (Eylül 2003), Mithad Paşa Bir Özgürlük Savaşçısı mıdır? (s.17-25) (PDF), Başkent Üniversitesi Bütün Dünya Dergisi, s. 25 
  11. ^ Müftüoğlu, Mustafa (1985), Tarihin Hükmü Her Yönüyle Sultan Abdülhamit, Çile Yayınları, ss. 119-129 
  12. ^ İnal, İbnülemin Mahmut Kemal (1982). Son sadrazamlar. Dergah Yayınları. s. 343. 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Şubat 2024. 
  13. ^ Uzunçarşılı, İsmail Hakkı; Karal, Enver Ziya (1995). Osmanlı tarihi. Türk Tarih Kurumu Basımevi. s. 366. ISBN 978-975-16-0019-6. 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Şubat 2024. 
  14. ^ "Kanun-i Esasi". 24 Ekim 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  15. ^ Berkes, Niyazi (1973). Türkiyeʼde çağdaşlaşma. Bilgi Yayınevi. s. 173. 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Şubat 2024. 
  16. ^ Bulgarian Horrors and the Question of the East 29 Temmuz 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., W.E. Gladstone, 1876, s. 61-62.(Orijinal metnin pdf versiyonu 23 Eylül 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.)
  17. ^ Yilmazçelik, İbrahim; Özdem, Ali Gökçen (1 Haziran 2013). "DÜVEL-İ MUAZZAMA'NIN KARADAĞ ÜZERİNDEN OSMANLI DEVLETİ İLE MÜCADELELERİ VE BUNUN GÜNÜMÜZE YANSIMALARI". Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 1 (2): 5-38. ISSN 2147-5962. 26 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 26 Ekim 2022. 
  18. ^ Aydın, Mithat (2005). "İSTANBUL KONFERANSI (1876)'NA GİDEN YOLDA İNGİLTERE'NİN "DOĞU" POLİTİKASI" (PDF). Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Sayı:17. ss. 59-66. 2 Nisan 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 19 Mart 2015. 
  19. ^ "THE TREATY OF BERLIN: 1878". web.archive.org. 11 Mart 2001. 11 Mart 2001 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ekim 2022. 
  20. ^ a b c d Akşin, Sina (1970), 1.Meşrutiyet Meclisi Mebusanı-I (s.19-39), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Cilt:25 Sayı:1, ss. 38,39, 15 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 15 Kasım 2022 
  21. ^ Turkey and the Great Powers. The Constantinople Conference. The Commissioners' Last Proposals to the Porte. An Ultimatum Presented the Great Dignitaries of State to Decide Upon an Answer. 24 Ekim 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. New York Times, 16 January 1877.
  22. ^ Conference de Constantinople. Reunions Préliminaires. Compte rendu No. 8. Scéance du 21 décembre 1876. Annexe III Bulgare. Règlement organique. (in French)
  23. ^ Further Correspondence respecting the affairs of Turkey. (With Maps of proposed Bulgarian Vilayets). Parliamentary Papers No 13 (1877).
  24. ^ "ЦАРИГРАДСКА КОНФЕРЕНЦИЯ 1876" (PDF). web.archive.org. 14 Mart 2012. 27 Nisan 2022 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ekim 2022. 
  25. ^ a b c Salih, Erol (2019), XIX. Yüzyıl Osmanlı Devlet Adamlarından İbrahim Edhem Paşa (Yayınlanmamış Doktora Tezi) (PDF), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Bölümü, s. 273-284,291-295, 22 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF), erişim tarihi: 22 Ekim 2022 
  26. ^ Armağan, Mustafa (29 Mayıs 2022), İftiraların odağındaki Sultan, yalnız değilsin, Yeni Akit Gazetesi İnternet Sitesi, 29 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 29 Kasım 2022 
  27. ^ Ortaylı, İlber (25 Nisan 2021), 1877-1878 Türk-Rus savaşı... 93 Harbi, Hürriyet Gazetesi Internet Sitesi, 29 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 29 Kasım 2022 
  28. ^ Akşin, Sina; Büyük Türkiye Tarihi 3. Cilt (1600-1908), s. 159
  29. ^ Erol, Salih; XIX. Yüzyıl Osmanlı Devlet Adamlarından İbrahim Edhem Paşa, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019, https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/330456/yokAcikBilim_10232522.pdf?sequence=-1&isAllowed=y 22 Ekim 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  30. ^ Bahadıroğlu, Yavuz (2009). "II. Abdülhamit". Resimli Osmanlı Tarihi. Nesil Yayıncılık. ss. 470, 471. ISBN 978-975-269-299-2. 
  31. ^ a b Dumaine, J. (1879), La Guerre d'Orient en 1877-1878 Cilt:1, Paris: Libraire Militaire de J.Dumaine, ss. 98-101, 28 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 28 Kasım 2022 
  32. ^ Saib, Ahmed, Son Osmanlı Rus Muharebesi (Aynen Latin harfleri ile aktaran: Merve Öter Ahmed Saib'in "Son Osmanlı Rus Muharebesi" adlı Eserinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi (Yüksek Lisans Tezi), Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 2019, ss. 36,37, 29 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 27 Kasım 2022 
  33. ^ Alpar, Güray (15 Haziran 2018). "OSMANLI'NIN SON DÖNEMİNDE ORDU YAPISI VE SAVAŞ KÜLTÜRÜ". Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 11 (1): 1-20. 21 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ekim 2022. 
  34. ^ "Plevne'de 145 gün belgeseli TRT yayınları". 23 Mayıs 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Kasım 2012. 
  35. ^ a b Karakulak, Mesut, Bir Vapurdan 93 Harbine Bakmak: Mersin Vapuru Hadisesi ve Rusya'da Osmanlı Savaş Esirleri (s.1039-1060) (PDF), History Studies Cilt:12 Sayı:3, ss. 1041,1042,1053,1054, doi:10.9737/hist.2020.870, 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF), erişim tarihi: 10 Şubat 2024 
  36. ^ a b Erinç, Emine Tülin (2015), Osmanlı Müelliflerine Göre 93 Harbi'nin Kaybedilme Sebepleri (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, ss. 84,85, 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 10 Şubat 2024 
  37. ^ Bu kişinin hayat hikayesi için bkz.Ercoşkun, Tülay (Mayıs 2017), Yeni Bilgi Belgeler Işığında Kaplan(zade) Ahmed Saib (1860-1918), Tarih Araştırmaları Dergisi Cilt:36 Sayı:61, ss. 95-138, 27 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 27 Kasım 2022 
  38. ^ Kolağası Reşid (1908), 1293 Seferi Avrupa'da (Yayınlandığı Rumi yıl:1324), İstanbul, ss. 11,13,15,37,38,68  Özellikle Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa'nın diğer Paşalarla anlaşmazlığı yetersiz davranışları, Süleyman Hüsnü Paşa-Mehmet Ali Paşa-Şıpka Geçidi ve Osman Paşa'ya yardım konusunda anlaşmazlıkları ve heyet-i müşaveredeki Serasker Mehmed Rauf Paşa'nın yanlış hatalı müdahaleleri, kararları cephe komutanları ile anlaşmazlıkları, kavgaları eserde eleştirilmekle birlikte Ahmed Saib'in aksine yazar, Şıpka konusunda Hüsnü Süleyman Paşa'yı değil, Mehmed Ali Paşa'yı haklı bulmaktadır.
  39. ^ Kutay, Cemal (1975), Örtülü Tarihimiz, Birinci Cilt, İstanbul: Hilal Matbaası, Alioğlu Kitapevi, ss. 277,278,312,319,321,326,367 "...Çarın kardeşi ve saltanatın veliahtı idi.Bütün diğer prensler gibi savaşın ön hattında çarpıştı. Ya bizimkiler? Bizimkiler, sarayların kalın duvarları ardında ya keyif ve zevk içinde ya üzerlerine çevrilmiş tarassut bakışları altında dertli ve endişeli idiler....Batı (Tuna) Cephesinde çarın kardeşi Grandük Nikola, Doğu Cephesinde diğer kardeşi Grandük Michael yer almıştı. Çar da bizzat zaman zaman –Plevne'de olduğu gibi- cephede bulunmuştu..."
  40. ^ Öter, Ahmed Saib'in "Son Osmanlı Rus Muharebesi" adlı Eserinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi s.86-87: Ahmed Saib'in kitabından aynen: ...Muhârebe esnâsında Osmanlı ordularının harekât-ı umûmîyyesine pek vahim bir tesîr icrâ eden meclis, işte şu umûr-u harbiyye meclisidir. Bu meclisin sebeb-i teşekkülü Hakkında irâde olunan delâilin pek zayıf olduğu âdet-i tedkîkatla anlaşılır. O vakît işin iç yüzüne vâkıf olamadıklarından nâşî bu meclisin teşekkülünü mâkûl görenler bulunduysa da meclisin tesisinden maksad-ı âlinin bambaşka olduğu pek çabuk meydana çıktı. Mecliste o zamanlar saraya pek ziyâde gergin bulunan Rauf Paşa ve kurenâdan ve saray ferikânından Said ve Nafız ve askerlikle hiç de münâsebeti olmayan Muhammed Rüştü ve Hâlim Paşaların bu meclise idhâli maksadın ne olduğunu apaçık gösteriyordu. Bundan maksad başka bir şeyi olmayıp umûm orduları merkezin daha Türkçesi sarayın idâre etmesi olduğu meydandaydı. Nitekim böyle oldu. Meclisin teşkîlinden birkaç gün sonra orduların harekâtı Hakkında Serdar'a emirler gitmeye başladı. Bu emirlerin hemen umumu ahvâle muvâfık değildi.Çünkü bu emirler mecliste bulunan Paşalar veyâhud birisi tarafından zât-ışâhâneye ilgâ edilen fikirleriydi. Hâlbuki da'rul harbte bulunan umerâ ahvâli iyi keşf ediyor. Ve ona göre tertîbât yapmak üzere bulunuyorken İstanbul'dan gelen bir telgraf ortalığı alt üst ediyordu. Evvelki tertîbât Terk olunarak yenisi yani umûr-u harbiyye meclisi tarafından irâe olunan üslûbta hareket olunuyordu. Şu hâl muhârebe-i mezkûrede ordularımızın mahvını ve Ruslar'ın galebesini teshîl eden esbâbın başlıcası olduğu erbâb-ı vukûfa mâlûmdur... (özellikle Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa'nın diğer paşalarla anlaşmazlığı yetersiz davranışları, Süleyman Hüsnü Paşa-Mehmet Ali Paşa-Şıpka Geçidi ve Osman Paşa'ya yardım konusunda anlaşmazlıkları ve heyet-i müşaveredeki Serasker Mehmed Rauf Paşa'nın yanlış hatalı müdahaleleri,kararları cephe komutanları ile anlaşmazlıkları,kavgaları da eser de sıkça eleştirilmektedir)
  41. ^ a b Kunt,Metin; Akşin,Sina; Ödekan,Ayla; Toprak, Zafer; Yurdaydın, Hüseyin G. (1996), Sina Akşin (Ed.), Büyük Türkiye Tarihi 3.Cilt Osmanlı Devleti (1600-1908), Cem Yayınevi, s. 161,162 "...Osmanlı Ordusunun Abdülaziz tarafından alınan silahlar sayesinde o bakımdan iyi olduğu, fakat subay assubay niceliği bakımından Ruslardan hayli geride olduğu anlaşılıyor. Ruslar hızlı bir manevra savaşı sürdürürken, Rumeli ordusunun komutanı yaşlı Abdülkerim Nadir adeta bir bekle gör tutumu içindeydi. Onun azli üzerine yerine gelen (17/07/1877) Mehmed Ali Paşa da duruma egemen olamadığı gibi, Abdülhamit'in hastalıklı ruhunun yani kuruntularının bir ürünü olarak, İstanbul'da kurduğu Meclis-i Askerinin kumanda işlerine karışması işleri büsbütün çorbaya çevirdi,28 Eylül'de komuta Süleyman Paşa'ya verildi. Rus başarıları üzerine o kuvvetlerini dağıtmayıp Edirne ve Çatalca'ya toplamak fikrini savunmuşsa da, güya onu kıskanan Hassa Müşiri Çerkez Rauf Paşa, Abdülaziz'i tahttan indiren Süleyman Paşa'nın Edirne'ye gelmesinin tehlikeli olacağını söyleyerek padişahın "vehmini tahrik" ettiğinden müsade edilmemiş. Gerçekten de Edirne düştüğünde (20/01/1878) orayı savunan asker miktarı ancak 8.000 idi. Böylece Ruslar Yeşilköy'e kadar gelip I. Cihan Savaşı sırasında havaya uçurulacak olan Büyük Zafer anıtını inşa ettiler..."
  42. ^ a b c d e Oğuz, Ahmet (Nisan 2014), Birinci Meşrutiyet Meclisinin Kapatılması Sonuçları Üzerine (s.41-67) (PDF), Nevşehir Barosu Dergisi,Yıl:1, Sayı:1, ss. 48,50,56,62,63, 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF), erişim tarihi: 10 Şubat 2024 
    ...ilk açılan Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın hızlı ve sert bir şekilde son bulması ve uzun bir süre böyle bir parlamenter meclisin oluşturulamaması, buna karşı gelişen muhalefetin devlet yönetme kabiliyetine sahip olamaması, Osmanlı devletinin belki de sonunu hazırlayan en büyük etkenlerden birini meydana getirmiştir. İttihat ve Terakki hedef olarak kendine sadece II. Abdülhamid’i tahttan uzaklaştırmayı seçmiş, iktidara gelince ne yapacağını düşünmemiştir. Devletin, İttihat ve Terakki gibi çağı kavrayamayan Sultan'ı devirmekten başka hedef gütmeyen bir gurubun eline geçmesi adeta sonraki felaketlerin başlangıcı olmuştur. Eğer meclis, İslam’ın meşveret anlayışı olarak görülse ve o şekilde çalışabilseydi ne imparatorlukta en sona kalan Müslüman-Türk uyanışı gecikir ne de Abdülhamid sonrası iktidar sarhoşu bir yönetim iş başına geçerdi. Eğer meclis padişahın danışma meclisi hüviyetiyle bile iş görebilmiş olsaydı, yılların olgunluğu içinde devlet için en doğruyu bulabilecek kapasiteye ulaşabilirdi. Bir diğer dikkate alınması gereken ve çok önemli olan başka bir unsur da demokrasinin ancak zaman içinde olgunlaşarak güçlene bileceğidir. Oğlun, yapıcı ve güçlü bir muhalefetin gelişmesi de ancak böyle sağlanacaktır. Eğer istenildiği zaman kapatılabilen bir meclis değil de kurumsallaşan bir meclis tarih içinde gerçekleşebilseydi, Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle boşalan yönetim boşluğu İttihat ve Terakki ile doldurulmayacak, padişaha ve saraya da olumlu yön verebilen deneyimli ve kurumsal kimliğe sahip bir meclisin yol göstericiliğinde devlet yönetilecekti...
  43. ^ TDV İslâm Ansiklopedisi, 1988, İstanbul, 1.cild, s.216-224
  44. ^ a b c Özbilgen, Erol (2006), Osmanlıların Balkanlardan Çekilişi: Süleyman Hüsnü Paşa ve Dönemi, İz Yayıncılık, ss. 149,204,243, ISBN 9753556098 
  45. ^ a b c Beydilli, Kemal (2010), Süleyman Hüsnü Paşa, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Cilt:38, 15 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 15 Kasım 2022 
  46. ^ "Hasan Demir Kânûn-ı Esâsî'nin Yürürlükten Kaldırıldığı Tarihi Yanlış Aktarmış". 14 Şubat 2018. 3 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ekim 2022. 
  47. ^ Akşin, Sina (1984), I. Meşrutiyet Üzerine Bazı Düşünceler (s.25-40), TTK Yayınları Uluslararası Midhat Paşa semineri : bildiriler ve tartışmalar, Edirne, 8-10 Mayıs 1984, s. 32 
  48. ^ a b Armağan, Mustafa. "Abdülhamid hakkında yanlış bildiğimiz 10 şey". .mustafaarmagan.com.tr. 20 Aralık 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Nisan 2010. 
  49. ^ Müftüoğlu, Mustafa (2017). Her yönüyle Sultan Abdülhamid. Yüzleşme Kitap. ss. 74-78. ISBN 978-605-82635-1-2. 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Şubat 2024. 
  50. ^ Ceylan, Simge (2016). google.com.tr/books?id=0VWEDwAAQBAJ&pg=PT3&dq=%27son+imparator&hl=en&sa=X&ved=2ahUKEwjCrpjx1e_6AhV-SPEDHX5IAiQQ6AF6BAgNEAI#v=onepage&q='son%20imparator&f=false Son İmparator Abdülhamit Han Hakkında Bilinmeyenler |url= değerini kontrol edin (yardım). İstanbul: Marine Publishing. ISBN 978-1-87867-9. 20 Ekim 2022 tarihinde kaynağından archive.org/web/20221020204600/https://books.google.com.tr/books?id=0VWEDwAAQBAJ&pg=PT3&dq=%27son+imparator&hl=en&sa=X&ved=2ahUKEwjCrpjx1e_6AhV-SPEDHX5IAiQQ6AF6BAgNEAI#v=onepage&q='son%20imparator&f=false arşivlendi |arşivurl= değerini kontrol edin (yardım). Erişim tarihi: 20 Ekim 2022. 
  51. ^ Enver Ören ((Ed.)), Türk Sultanları Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Gazetesi Yayınları 
  52. ^ İkinci Abdülhamit Han, dinimizislam.com, 13 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 14 Kasım 2022 
  53. ^ Derindere, M. Nihat (30 Nisan 2005), Meşrutiyet Döneminde Seçimler ve Meclis-i Mebusan, 1 Aralık 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi 
  54. ^ Yedek, Şahin (2017). Çılğın, Zeynel (Ed.). "Meclis-i Mebusan'da Mamuretülaziz (Elazığ) Mebusları ve Faaliyetleri (1877-1920)". Sosyal Bilimler Dergisi. 5 (10). Munzur Üniversitesi. ss. 5-18. 2 Haziran 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Kasım 2020. 
  55. ^ Karakulak, Mesut (2022), I. Meşrutiyet Meclisinde Ermeni Mebusların Faaliyetleri ve Bu Faaliyetlerin Osmanlıcılık Açısından Değerlendirilmesi (s.291-310), Tarih ve Günce Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Dergisi Sayı:10, ss. 301,304-308 
  56. ^ a b c "ABDÜLHAMİD II - TDV İslâm Ansiklopedisi". TDV İslam Ansiklopedisi. 25 Temmuz 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Eylül 2021. 
  57. ^ a b "DOKSANÜÇ HARBİ - TDV İslâm Ansiklopedisi". TDV İslam Ansiklopedisi. 5 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Eylül 2021. 
  58. ^ Türkiye tarihi: Osmanlı Devleti 1600-1908. Cem Yayınevi. 1989. s. 163. 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Şubat 2024. 
  59. ^ Osmanlı Devleti (1877), Atrocités russes en Asie et en Roumélie pendant les mois Juin, Juillet et Aout 1877, İstanbul: A.H.Boyacıyan Yayınları, 30 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 30 Kasım 2022  Osmanlı Devletince hazırlanan iş bu Fransızca kitap batı ajanslarına dağıtılmıştır.
  60. ^ Kerman, Zeynep (1987), Haziran-Temmuz ve Ağustos 1877, Rusların Asya'da ve Rumeli'de Yaptıkları Mezâlim, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı 
  61. ^ Blumi, Isa (2003). "Contesting the edges of the Ottoman Empire: Rethinking ethnic and sectarian boundaries in the Malësore, 1878–1912". International Journal of Middle East Studies. 35 (2): 237-256. doi:10.1017/s0020743803000102. JSTOR 3879619. 
  62. ^ Blumi, Isa (2011). Reinstating the Ottomans, Alternative Balkan Modernities: 1800–1912. New York: Palgrave MacMillan. ISBN 9780230119086. 28 Kasım 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Kasım 2021. 
  63. ^ Blumi, Isa (2012). Foundations of Modernity: Human Agency and the Imperial State. 18. New York: Routledge. ISBN 9780415884648. 28 Kasım 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Kasım 2021. 
  64. ^ Kaya Mutlu, Dilek (Ocak 2007). "The Russian Monument at Ayastefanos (San Stefano): Between Defeat and Revenge, Remembering and Forgetting". Middle Eastern Studies (İngilizce), 41. Taylor & Francis. ss. 75-86. doi:10.1080/00263200601079682. ISSN 0026-3206. 
  65. ^ "Ayastefanos Rus Anıtı". Haber Revizyon Dergisi. 6 Ağustos 2014. 7 Kasım 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Nisan 2016. 
  66. ^ "ÇIRAĞAN VAK'ASI". 14 Nisan 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Haziran 2021. 
  67. ^ "Erhan Afyoncu-II. Abdülhamid'in hayatını Çırağan baskını değiştirdi". 18 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Ekim 2022. 
  68. ^ Gök, Mehmet (2021), Bir İhtilalci Olarak Ali Suavi (s.173-198) (7), Karatay Sosyal Araştırmalar Dergisi, ss. 197,198, 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 10 Şubat 2024 
  69. ^ Ekinci, Ekrem Buğra (1 Ocak 2014), Sarıklı İhtilalci Ali Suavi, ekrembugraekinci.com, 30 Ekim 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 24 Ekim 2023 
  70. ^ a b Çelik, Mehmed Mazlum (14 Temmuz 2019), Abdülhamid’i şüphe sarmalına sürükleyen darbeci: Ali Suavi, Independent (Türkçe), 26 Temmuz 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 24 Ekim 2023 
  71. ^ Çelik, Mehmed Mazlum (12 Temmuz 2022), Sultan Abdülhamid, hükümetteki en kritik adamlarını gayrimüslimlerden seçerdi, Independent (Türkçe), 24 Eylül 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 24 Ekim 2023 
  72. ^ a b Bulut, Abdülkerim Buğrahan (2019), Ali Suavi Hedeflenen Değişim (s.2309-2326), 5 (34), International Social Sciences Studies Journal, ss. 2321-2323, doi:10.26449/sssj.1460 
  73. ^ Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1944), Ali Suavi ve Çırağan Sarayı Vak'ası (s.71-118), 8 (29), Türk Tarih Kurumu Belleten Dergisi, 2 Eylül 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 25 Ekim 2023 
  74. ^ Çelik, Hüseyin (1993) Ali Suavi. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları,s.36
  75. ^ a b Çelik, Hüseyin (1991), Ali Suavi hayatı ve eserleri (Doktora tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Ɓilimler Enstitüsü, ss. 262-335 
  76. ^ "II. Abdülhamid'in Hatıratı, ilgili sayfa". 8 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Temmuz 2015. 
  77. ^ Çağlak, Aykut (2021), TÜRK İSTİHBARATININ MODERN İSTİHBARATA GEÇİŞ SÜRECİNDEKİ UYGULAMALARININ TÜRKİYE'DE DEMOKRASİNİN GELİŞİMİNE KATKILARI (s.259-282), Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi Sayı: 68 Bahar, ss. 263-265, 29 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 29 Kasım 2022 
  78. ^ a b Ortaylı, İlber (25 Eylül 2016), 2. Abdülhamid'i Gerçekten Tanıyor muyuz?, Hürriyet Gazetesi internet sitesi, 29 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 29 Kasım 2022 
  79. ^ "Darbeler ve sıkıyönetimler gizli servisi de vurdu". 10 Ağustos 2007. 22 Kasım 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  80. ^ a b İlter, Erdal (2002). Milli İstihbarat Teşkilatı tarihçesi. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı. ss. 7-8. ISBN 978-975-19-2712-5. 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Şubat 2024. 
  81. ^ "II. Abdülhamid'in Hafiye Teşkilatı Hakkında Bir Risale" (PDF). 2 Haziran 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 19 Ağustos 2016. 
  82. ^ Tektaş, Nazım (2006). "II. Abdülhamit". Saraydan Sürgüne Osmanlı Tarihi. Çatı Yayıncılık. ss. 588-626. 
  83. ^ MÜCAHEDE-I MİLLİYE. Mizancı Mehmet Murat (Osmanlı Türkçesi). Mahmut Bey Matbaası. 1908. s. 234. 
  84. ^ a b Gör, Emre (Haziran 2021), Sultan II. Abdülhamid'in İstihbarat Şeflerinden Ahmed Celaleddin Paşa: "Gözdelikten Firara" Hayatı ve Faaliyetleri, Journal of Universal History Studies (JUHIS) Cilt: 4 Sayı:1, ss. 30-53, ISSN 2667-4432, 12 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 12 Kasım 2022 
  85. ^ a b A.Selçuk Tuna (25 Ocak 2023), "Serhafiye - Ahmet Celalettin Paşa" ANKA -Türk İstihbaratçıları Dizisi 1.Blm. Yapım: Dr. Selçuk TUNA, Anka Haber Ajansı/Youtube, 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 10 Şubat 2024 
  86. ^ a b Köçeoğlu Köşkü (Ahmet Celâleddin Paşa Köşkü), Üsküdar Belediyesi, 8 Aralık 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 8 Aralık 2023 
  87. ^ a b Gör, Emre (2019), "II. Abdülhamit Dönemi'nden Bir İstihbaratçı Profili: Serhafiye Fehim Paşa (1873-1908)", Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi Cilt:3 Sayı:1, ss. 71-84, 12 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 12 Kasım 2022 
  88. ^ Ekinci, Ekrem Buğra (26 Şubat 2014), Sultan Hamid'in Memleketi Saran İstihbarat Ağı, 12 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 12 Kasım 2022 
  89. ^ "Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi; Yüzyedinci İnikad 24 Haziran 1325 Çarşamba" (PDF). tbmm.gov.tr. 7 Temmuz 1909. 30 Mayıs 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Nisan 2020. 
  90. ^ a b Göl, Hacer (Aralık 2021), Mehmet Nuri Paşa ve Yıldız Mahkemesi Savunması (s.390-418), Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi Sayı:67, ss. 393,394, 30 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 30 Ekim 2022 
  91. ^ Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Esas Evrakı, 22/85
  92. ^ Türkiye tarihi: Osmanlı Devleti 1600-1908. Cem Yayınevi. 1989. ss. 165-166. 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Şubat 2024. 
  93. ^ a b Osman Selim Kocahanoğlu, (Ed.) (1997), Mithad Paşa'nın Hatıraları Yıldız Mahkemesi ve Taif Zindanı (2.Cilt), Temel Yayınları, ss. 12-13, 31 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 31 Ekim 2022 
  94. ^ Türkiye tarihi: Osmanlı Devleti 1600-1908. Cem Yayınevi. 1989. s. 168. 12 Şubat 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Şubat 2024. 
  95. ^ "II. Abdülhamid'in Yıldız'da Kurdurduğu Mahkeme Bir Kumpas Davası Olabilir mi?". Onedio. 10 Mart 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Şubat 2024. 
  96. ^ Göl,s.410