kalmak
Görünüm
Türkçe
[değiştir]Söyleniş
[değiştir]Heceleme: kal‧mak
Eylem
[değiştir]kalmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi kalır) -ır
- olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek
- Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. - T. Buğra
- zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak
- Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. - O. C. Kaygılı
- konaklamak, konmak
- Hemen karargâha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim. - F. R. Atay
- oturmak, yaşamak, eğleşmek
- Tam beş sene benimle beraber kaldı. - S. F. Abasıyanık
- eğleşmek
- hayatını sürdürmek, yaşamak
- O aileden bir bu çocuk kaldı.
- varlığını korumak, sürdürmek
- Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı. - A. Ş. Hisar
- oyalanmak, vakit geçirmek
- Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı. - N. Cumalı
- sınıf geçememek
- Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de.
- işlemez, yürümez duruma gelmek
- Araba yarı yolda kaldı.
- ileriye atılmak, ertelenmek
- Mahkeme ayın on sekizine kaldı. - S. F. Abasıyanık
- bir şeyle kaplanmak
- Oda duman içinde kaldı.
- bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek
- Bugün iş maddesinde kaldık.
- miras olarak geçmek
- Çiftlik ana babasından kalmış.
- yapmamak
- Misafir geldi, gezmeden kaldık.
- belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak
- Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına. - H. Taner
- yetinmek
- Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı.
- sınırlanmak
- Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız Şeyh Recep Vakası ile kalmadı. - Atatürk
- herhangi bir durumu sürdürmek
Çekimleme
[değiştir]kalmak eyleminin çekimi
Deyimler
[değiştir]abazan kalmak, aç kalmak, ağzı bir karış açık kalmak, antant kalmak, altında kalmak, arada kalmak, askıda kalmak, ayaklar altında kalmak, baki kalmak, berabere kalmak, bir don bir gömlek kalmak, çakılıp kalmak, donup kalmak, şaşırıp kalmak, yaralı kalmak
Karşıt anlamlılar
[değiştir]Sözcük birliktelikleri
[değiştir]- (sürdürmek): geri kalmış, kala kala, kaldı ki
Türetilmiş kavramlar
[değiştir]Köken 2
[değiştir]Eylem
[değiştir]kalmak
- olmak, herhangi bir durumda bulunmak
- Fatma'nın yemek çantası olmasaydı dün aç kalmıştık. - F. R. Atay
- kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur
- Ona utanmadan iftira eden o adama elinde delil olmamasından dolayı bakakalmıştı.
- Patlamayı duyanlar korkudan donakalmıştı.
- Yapabileceğini aklıma getiremediğim o cambazlıklarını görünce şaşakalmıştım.
Çekimleme
[değiştir]kalmak eyleminin çekimi
Türetilmiş kavramlar
[değiştir]Çeviriler
[değiştir]çeviriler
|
Kaynakça
[değiştir]- Türk Dil Kurumuna göre "kalmak" maddesi