[go: up one dir, main page]

İçeriğe atla

açık

Vikisözlük sitesinden
Ayrıca bakınız: acık, acik, асыҡ

Türkçe

[değiştir]

Söyleniş

[değiştir]
IPA(anahtar): [ɑ.ˈt͡ʃɯk]
Heceleme: a‧çık

Köken

[değiştir]
Osmanlı Türkçesi آچیق‎, Eski Türkçe açuk(açuk)

açık (belirtme hâli açığı, çoğulu açıklar)

Vikipedi
Vikipedi
açık hakkında Türkçe Vikipedi'de ansiklopedik bilgi bulabilirsiniz.
  1. belli bir yerin biraz uzağı
    Tren yolu nehrin açığından geçer.
  2. (denizcilik) denizin kıyıdan uzakça olan yeri
    Limanda bilinen gemiler, hâlbuki açıklardadır. - Behçet Necatigil
  3. (ekonomi) bir ihtiyacın karşılanmaması hâli
    Bütçe açığını bir türlü kontrol altına alınamıyordu.
    Ülkenin doktor açığı gittikçe büyümekteydi.

Çekimleme

[değiştir]

Deyimler

[değiştir]

açık açık, açık ağıl, açık ağızlı, açık alan, açık alın, açık anahtar, açık anahtar sertifikası, açık ara, açık artırma, açık ayran delisi, açık biçim, açık bilet, açık bono, açık bono vermek, açık bölge, açık büfe, açık celse, açık ciro, açık çek, açık deniz, açık devre, açık diplomasi, açık dizge, açık dolaşım sistemi, açık durum, açık duruşma, açık düşme, açık eksiltme, açık elli, açık ellilik, açık erişim, açık fikirli, açık giyim, açık giyimli, açık görüş, açık göz, açık gri, açık hava, açık hece, açık hesap, açık imza, açık iş, açık işletme, açık işsizlik, açık kabuk, açık kahverengi, açık kalp ameliyatı, açık kalpli, açık kalplilik, açık kapamak, açık kapı, açık kapı bırakmamak, açık kapı hırsızı, açık kapı politikası, açık kapı siyaseti, açık kapı bırakmamak, açık kart, açık kaynak, açık kaynaksız, açık kestane, açık kırmızı, açık konuşmak, açık kredi, açık küme, açık lacivert, açık liman, açık lise, açık maaşı, açık mavi, açık mektup, açık mimari, açık mutfak, açık ordugâh, açık otopark, açık oturum, açık oy, açık oynamak, açık öğretim, açık önerme, açık pazar, açık pembe, açık piyasa, açık poliçe, açık raf, açık rejim, açık saçık, açık saman rengi, açık sarı, açık sayım, açık seçik, açık senet, açık seslem, açık sistem, açık sözlü, açık sözlülük, açık şehir, açık taşıt, açık teşekkür, açık tohumlular, açık toplum, açık tribün, açık turuncu, açık yara, açık yeşil, açık yol, açık yürekli, açık zaman, ağzı açık, ağzı açık ayran delisi, ağzı bir karış açık kalmak, alnı açık, bahtı açık, başı açık, bütçe açığı, cârî açık, cari açık, eli açık, gözü açık, kapısı açık, sağ açık, sofrası açık, sol açık, ucu açık, uğuru açık, yarı açık cezaevi, açığa alınmak, açığa almak, açıktan açığa, bütçe açığı, dış ticaret açığı. eli açık, ticaret açığı


Türetilmiş kavramlar

[değiştir]

açıkağız, açıkça, açıkgöz, açıkgözlük, açıkken, açıkla, açıklı, açıklık, açıksa, açıksız

Çeviriler

[değiştir]

Belirteç

[değiştir]

açık

  1. belirgin bir şekilde
    İnsan, mağlubiyetini bu kadar açık kabul eder mi? - |Mahmut Yesari

Çeviriler

[değiştir]

Ön ad

[değiştir]

açık (karşılaştırma daha açık, üstünlük en açık)

  1. açılmış, kapalı olmayan
    Açık pencereden pastırma yazının mavi ışıkları girmekte. - Erendiz Atasü
  2. aralığı çok
    Açık adımlarla.
  3. boş
    Kâğıtta açık yer kalmadı.
  4. boş, görevlisi olmayan (, vazife), münhal
    Açık kadro.
  5. çalışır hâlde olan
    Bâzı dükkânları açık olan caddeden sola saptılar. - Ömer Seyfettin
  6. çıplak, örtüsüz
    Yolcuların hepsi indikten sonra Mehmet Akif göründü, beni açık başıyla selâmladı. - Ahmet Kabaklı
  7. engelsiz, serbest
    Sana açık bir yol görünüyor.
  8. gizliliği olmayan, olduğu gibi görünen
    Bu adamın her işi açıktır.
  9. her türlü düşünceyi hoşgörüyle karşılayabilen, etkisinde kalabilen
    Her çeşit kafa ve gönül fırtınalarına açık bir adamdı o. - Tarık Buğra
  10. kolay anlaşılır
    Açık, dobra sualleriyle karşısındakinin en azından keyfini kaçırır. - Emine Işınsu
  11. rengi koyu olmayan
    Açık sarı saçlı, zayıf bir kadın keman çalıyordu. - Ömer Seyfettin
  12. sevişme sahnelerini bütün çıplaklığıyla anlatan
    Açık sahneleri ballandıra ballandıra anlatır o.

Çeviriler

[değiştir]

Kaynakça

[değiştir]


Atasözleri

[değiştir]

Eski Türkçe

[değiştir]
Düzenleme yapıldıktan sonra bu not silinmelidir.
  1. (aile) ağabey

Karaçay Balkarca

[değiştir]
Düzenleme yapıldıktan sonra bu not silinmelidir.
  1. açık, vazıh
  2. (dil bilimi) sesli harf, ünlü, vokal