[go: up one dir, main page]

İçeriğe atla

Gılgamış

Vikipedi, özgür ansiklopedi
(Gılgameş sayfasından yönlendirildi)

Gılgamış
𒀭𒄑𒉋𒂵𒈨𒌋𒌋𒌋
Gılgamış'ın şu an Louvre Müzesinde sergilenen, esasen Dur-Şarrukin'de bulunmuş olan Asur saray kabartmasında sol kolunda bir aslan ve sağ elinde bir yılan tutarak "Hayvanların Efendisi" şeklinde betimlenen olası temsili.[1]
Önce gelenUruk'un ensisi olarak: Balıkçı Dumuzid
Sümer kralı olarak: Kiş'li Aga
Sonra gelenUr-Nungal
Yaşadığı yerMezopotamya
SembolüBoğa, aslan
Kişisel bilgileri
ÇocuklarıUr-Nungal
EbeveynleriLugalbanda ile Ninsun

Gılgamış (Sümerce𒀭𒄑𒉋𒂵𒈨𒌋𒌋𒌋, romanizeGilgameš; özgün Sümerce𒀭𒉋𒂵𒈩, romanizeBilgamış), Sümer şehir devleti Uruk'un tarihî kralı, antik Mezopotamya mitolojisinin önemli bir kahramanı ve 2. binyılın sonlarında Akadca yazılan epik şiir Gılgamış Destanı'nın protagonistidir. Muhtemelen MÖ 2800 ile 2500 arasındaki bir zaman aralığında ülkeyi yönetmiş ve ölümünden sonra tanrısallaştırılmıştırUr'un üçüncü hanedanlığı (y. MÖ 2112-2004) döneminde Sümer efsanelerinde önemli bir şahsiyet olmuştur. Gılgamış'ın efsanevi kahramanlıkları günümüze kadar gelen beş Sümer şiirinde anlatılmıştır. Bunların tespit edilebilen en eskisi Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Diyarı'dır. Bu şiirde Gılgamış, Tanrıça İnanna'nın yardımına gelir ve tanrıçanın huluppu ağacını istila eden yaratıkları defeder. İnanna, Gılgamış'a mikku ve pikku adı verilen iki bilinmeyen nesne verir fakat Gılgamış, bunları kaybeder. Enkidu'nun ölümünden sonra gölgesi, Gılgamış'a Ölüler Diyarı'nın kasvetli koşullarını anlatır. Gılgamış ve Agga şiiri, Gılgamış'ın tâbi olduğu Kral Agga'ya karşı ayaklanmasını anlatır. Diğer Sümer şiirleri Gılgamış'ın dev Huvava ve Gök Boğası (veya Cennetin Boğası) ile ilişkisini anlatırken kötü muhafaza edilmiş olan sonuncu şiir Gılgamış'ın ölümüyle cenazesini anlatır.

Babil'in sonraki zamanlarında bu hikâyeler, bağlantılı bir anlatıya dâhil edilmeye başlanmıştır. Standartlaştırılmış Akadcayla yazılan Gılgamış Destanı, muhtelemen Orta Babil Dönemi'nde (y. MÖ 1600-1155) Sîn-lēqi-unninni adına sahip bir yazman tarafından yazılmış ve daha çok eski kaynak malzemelerine bağlı kalmıştır. Destanda Gılgamış, vahşi bir insan olan Enkidu ile arkadaşlık yapan insanüstü güce sahip bir yarı tanrıdır. Birlikte maceraya atılırlar, hem Humbaba'yı (Huvava'nın Doğu Sami dilindeki adı) hem de evlilik teklifini reddeden Gılgamış'a İştar (İnanna'nın Doğu Sami dilindeki adı) tarafından ikiliye saldırması için gönderilen Gök Boğası'nı alt ederler. Tanrıların ceza olarak gönderdiği bir hastalık sonucu Enkidu'nun ölmesiyle Gılgamış, kendi ölümünden korkmaya başlar ve ölümsüzlüğü bulmayı umarak Büyük Tufan'da sağ kalmayı beceren bilge Utnapiştim'i ziyaret eder. Gılgamış önüne çıkan bir dizi testte başarısız olur ve ölümsüzlüğün ulaşamayacağı bir yerde olduğunu fark edip memleketi Uruk'a geri döner.

Çoğu klasik tarihçi Gılgamış Destanı'nın MÖ 8. yüzyılda Grekçe yazılmış iki epik şiir olan Odysseia ile İlyada'nın üzerinde önemli ölçüde bir etkiye sahip olduğu konusunda hemfikirdir. Gılgamış'ın doğum hikâyesi, Romalı yazar Aelian'ın yazdığı De Nature Animalium'un MS 2. yüzyıl anekdotunda anlatılır. Aelian, Gılgamış'ın annesinin hamile kalmasını önlemek için büyükbabasınca koruma altında tutulduğunu nakleder. Bunun nedeni de kendisine anlatılan bir kehanette torununun kendisini devireceğinin söylenmesidir. Anne hamile kalır ve muhafızlar çocuğu bir kuleden aşağı atar. Çocuk aşağı düşerken bir kartal tarafından kurtarılır ve bahçıvan tarafından büyütüleceği bir meyve bahçesine sağ salim götürülür. Gılgamış Destanı, 1849'da Asurbanipal Kütüphanesi'nde keşfedilmiştir. 1870'lerin başında çevrilmesinden sonra bazı kısımlarının Tanah ile benzerlik taşımasından ötürü tartışmalara neden olmuştur. Gılgamış 20. yüzyılın ortasına kadar pek tanınmamış fakat sonlarından itibaren modern kültürde gittikçe daha belirgin bir figür haline gelmiştir.

Gılgamış adının orijinal çivi yazılı tabletlerdeki hâli 𒄑𒉈𒂵𒈩 şeklinde olup bu yazıyı okuyan âlimlerce Bilgameš şeklinde Romanize edilmiştir.[2] Yakın Doğu dilleri uzmanı John L. Hayes, adın bilga kısmının "yaşlı adam" meš kısmının ise "genç adam" anlamına geldiğini savunarak Bilgameš'in anlamını "gençleşen yaşlı adam" olarak verir.[2] John A. Halloran ise bilga kısmına "ata", "yaşça büyük" karşılıklarını, meš kısmına "yiğit" karşılığını uygun görerek adın "yiğit ata" anlamına geldiğini savunur.[3]:33:174

Çivi yazısıyla 𒄑𒂆𒈦 şeklinde yazılan ve Gilgameš şeklinde Latin harflerine aktarılan ad ise Eski Babilce yazılan kehanet metinlerinde /b/ harfinin /g/ harfine dönüşmesi sonucu orijinal adın Babilleşmiş hâlidir.[2]

Gerçek kişiliği

[değiştir | kaynağı değiştir]
Ur Kraliyet Mezarlığı'nda (U. 13607) bulunan "Kiş kralı Mesannepada"ya ait mühür baskısı (y. MÖ 2600).[4][5] Mühürde Gılgamış ve efsanevi boğa, iki aslan arasında betimlenmekte ve aslanlardan biri Gılgamış'ın omzunu ısırmaktadır. Bu grubun her iki yanında Enkidu ve uzun sakallı ve Kiş tarzı bir başlık giyen hançerle silahlanmış bir avcı-kahraman görünmektedir. Metnin altında, sakallı ve uzun saçlı dört koşucu, insan biçimde bir svastika oluşturmaktadır. Bu kişiler, hançerle silahlanmış ve birbirinin ayağını tutmaktadır.

Çoğu tarihçi genellikle, Gılgamış'ın Sümer şehir devleti Uruk'un tarihî kralı olduğu[6][7][8][9] ve muhtemelen Erken Hanedanlar Dönemi (y. MÖ 2900-2350) içinde bir zaman aralığında ülkeyi yönettiği konusunda hemfikirdir.[6][7] Antik Yakın Doğu araştırmacısı Stephanie Dalley, "Gılgamış'ın yaşadığı tarihler kesin olarak verilemese de genel itibarıyla MÖ 2800 ila 2500 arasındaki zaman diliminde yaşadığı kabul edilir." demiştir.[7] Gılgamış'tan bahseden çağdaşı herhangi bir öge henüz keşfedilmemiştir[8] fakat 1955'te bulunan İşbi-Erra (y. MÖ 1953-1920) devrinde yazılmış otuz dört satırlık bir tarihyazımı metni olan Tummal Yazıtı, Gılgamış'ın saltanatına ışık tutar.[8] Yazıt, Gılgamış'ın Uruk surlarını inşa etmesini konu edinir.[10] Yazıtın on birinci satırından on beşinciye kadar olan kısmı şöyledir:[11]

İkinci kere Tummal yerle bir oldu
Gılgamış, Enlil Evi'nin Numunburra'sını inşa etti
Gılgamış'ın oğlu Ur-lugal
Tummal'ı rakipsiz yaptı,
Ninlil'i Tummal'a getirdi.

Gılgamış'ın yaşadığı döneme yakın bir tarihte yaşamış olma ihtimali bulunan Kiş Kralı Enmebaragesi de Gılgamış'ı kral olarak anar.[10] Gılgamış ayrıca Sümer kralları listesinde Uruk krallarından biri olarak yer alır.[10] Me-Turan'da bulunan bir destan metninin bazı kısımları, yaşamının sonunda Gılgamış'ın nehir yatağının altına gömüldüğünden bahseder.[10] Uruk halkı, ölü kralı nehir yatağına gömmek amacıyla Uruk'tan geçen Fırat'ın akışını değiştirmiştir.[12][10]

Tanrılaştırılması ve efsanevi kahramanlıkları

[değiştir | kaynağı değiştir]

Sümer şiirleri

[değiştir | kaynağı değiştir]
Mitolojik bir sahneyi gösteren Girsu'daki Akadca silindir mühür baskısı.[13] Gılgamış olma ihtimali bulunan merkezdeki figür, bir tanrı gibi görünüyor ve ağacı keser gibi kıvırarak ağacın gövdesini büküyor. Ağacın altında Ölüler Diyarı'ndan yükselen bir tanrı, topuz benzeri bir nesneyi bir tanrıçaya veriyor.[13]

Daha sonraki Erken Hanedanlar Dönemi'nde Gılgamış'a Sümer'in çeşitli yerlerinde tanrı olarak ibadet edildiği kesindir.[6] MÖ 21. yüzyılda, Uruk Kralı Utu-hengal, Gılgamış'ı koruyucu ilahı olarak kabul etmiştir.[6] Üçüncü Ur Hanedanı (y. MÖ 2112-2004) kralları özellikle Gılgamış'a düşkündü[6][10] ve ona "ilahi kardeş" ve "arkadaş" derlerdi.[6] Ur Kralı Şulgi (MÖ 2029-1982), kendisinin Lugalbanda ile Ninsun'un oğlu ve Gılgamış'ın erkek kardeşi olduğunu açıklamıştır.[10] Yüzyıllar boyunca Gılgamış hakkında kademeli bir hikâye birikimi olmuş olabilir ve bunlardan bazıları Lagaş'ın İkinci Hanedanı hükümdarı Gudea gibi diğer tarihî şahsiyetlerin gerçek hayatlarından kaynaklanır.[14] Kil tabletlere yazılan dualar, Ölüler Diyarı'nın hâkimi olarak Gılgamış'a hitap eder.[10]

Bu dönemde, Gılgamış'a yönelik çok sayıda mit ve efsane gelişmiştir.[6][15][16]:95[17] Gılgamış'ın çeşitli kahramanlıklarını anlatan beş bağımsız Sümer şiiri günümüze kadar gelmiştir.[6] Gılgamış'ın edebiyatta ilk göründüğü yer tespit edilebildiği kadarıyla Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Diyarı adlı Sümer şiiridir.[18][10][19] Anlatı, Sümerolog Samuel Noah Kramer'e göre Fırat nehri kıyısında yetişen, belki de bir söğüt[20] olan bir huluppu ağacıyla başlar ve ağaç Fırat kıyısında büyür.[20][10][21] Tanrıça İnanna, ağacı tamamen büyüdükten sonra taht yapmak amacıyla Uruk'taki bahçesine taşır.[20][10][21] Ağaç büyür ve olgunlaşır fakat "cazibe bilmeyen" yılan, Anzû kuşu ile Yahudi folkloründeki Lilith'in Sümerlerdeki öncüsü Lilitu, hepsi ağacın içinde yaşamaya başlar ve böylece İnanna'nın üzüntüden ağlamasına neden olurlar.[20][10][21] Bu hikâyede İnanna'nın erkek kardeşi olarak tasvir edilen Gılgamış gelir ve yılanı öldürerek Anzû kuşu ile Lilitu'nun kaçmasını sağlar.[22][10][21] Gılgamış'ın yoldaşları ağacı keser ve ağaçtan bir yatak ve taht oyarak bunları İnanna'ya verir.[23][10][21] İnanna ise Gılgamış'ın kahramanlıklarına ödül olarak bir pikku ve mikku (tanımlamaları kesin olmasa da sırasıyla bir davul ve davul tokmağı[24][10]) yaratarak karşılık verir.[25][10][21] Gılgamış, pikku ve mikku'yu kaybedince kimin bunları gidip geri getireceğini sorar.[26] Enkidu, bunları bulmak için Ölüler Diyarı'na iner fakat Ölüler Diyarı'nın katı yasalarına uymayınca sonsuza kadar orada kalması gerekir.[27] Şiirin kalan kısmında Gılgamış'ın Enkidu'nun gölgesine Ölüler Diyarı hakkında sorular sorduğu bir diyalog yer alır.[6][26]

Gılgamış ve Agga, Gılgamış'ın tâbi olduğu ve şehir devleti Kiş'in kralı olan Agga'ya karşı gerçekleştirdiği başarılı isyanı anlatır.[6][28] Gılgamış ve Huvava, Uruk'tan elli gönüllünün yardımı ile Gılgamış ve hizmetlisi Enkidu'nun, tanrıların hükümdarı tanrı Enlil tarafından Sedir Ormanı'nın koruyucusu olarak görevlendirilen canavar Huvava'yı nasıl yendiğini anlatır.[6][29][30] Huvava "ejderha dişli, aslan simalı, fırtına tufanı gibi uğultulu, ateş ağızlıdır; nefesi ölüm[dür]; kimse onu yakala[ya]maz."[29] Gılgamış ile elli bir yoldaşı, Huvava'nın bölmesine ulaşmak için yedi sedir ağacının içinden geçer ve canavarı orada köşeye sıkıştırır.[31] Gılgamış, Huvava'ya saldırır ve dişlerini söker,[31] Huvava ise Gılgamış ile güneş tanrısı Utu'dan merhamet dilenir[31] fakat kahramanlar yine de onu öldürür.[31] Son kısımda tanrılar Huvava'ya olan şefkatsizliğinden ötürü Enkidu'yu ölüme mahkûm eder.[32]

Gılgamış ve Gök Boğası'nda Gılgamış ve Enkidu, tanrıça İnanna tarafından kendilerine saldırması için yollanan Gök Boğası'nı öldürür.[6][33][34] Bu şiirin olay örgüsü, daha sonraki Akadca Gılgamış Destanı'ndaki ilgili sahneden oldukça farklıdır.[35] Bu Sümer şiirinde daha sonraki Akadca destanda belirtildiğinden farklı olarak İnanna, Gılgamış'tan kendisine eş olmasını istemez.[33] Ayrıca İnanna, babası An'ı Gök Boğası'nı kendisine vermeye zorlarken (sonraki destanda yaşayanları yemesi için ölüleri ayaklandırmakla tehdit etmek yerine) sadece dünyaya ulaşacak bir çığlık atmakla tehdit eder.[35] Kötü muhafaza edildiğinden eksik kısımları bulunan[6][36] Gılgamış'ın Ölümü olarak bilinen şiirin, okunabildiği kadarıyla ölen kişinin Ölüler Diyarı'na gidişini takip eden büyük bir devlet cenazesini tarif ettiği anlaşılmaktadır.[6] Modern araştırmacıların şiirin başlığını yanlış yorumlamış olması[6] ve şiirin aslında Enkidu'nun ölümü hakkında olabileceği ihtimaller arasındadır.[6]

Gılgamış Destanı

[değiştir | kaynağı değiştir]
Eski Babil Dönemi'ne ait bu terakota plakta gösterilen dev Humbaba,[37] Gılgamış Destanı'nda Gılgamış ve arkadaşı Enkidu'nın savaştığı düşmanlardan biridir.[32]
Eski Mezopotamya terakota kabartması (y. MÖ 2250-1900), Gılgamış Destanı'nın VI. tabletinin bir bölümünde anlatılan[32][38] Gılgamış'ın Gök Boğası'nı öldürdüğünü sahneyi göstermektedir.[39]

Kramer'e göre, "Gılgamış, antik dünyada türünün en iyisi olan bir kahraman fakat şöhret, şeref ve ölümsüzlük için insanın beyhude ama bitmez arayışını simgeleyen trajik figür hâline gelmiştir."[15] Eski Babil Dönemi'nde (y. MÖ 1830-1531), Gılgamış'ın efsanevi kahramanlık hikâyeleri bir veya birkaç uzun destanda işlenmiştir.[6] Gılgamış'ın maceralarını anlatan en eksiksiz hikâye olan Gılgamış DestanıOrta Babil Dönemi'nde (y. MÖ 1600-1155) Sîn-lēqi-unninni adında bir yazman tarafından Akadca yazılmıştır.[6] Gılgamış Destanı'nın günümüze gelen en eksiksiz hâli MÖ 7. yüzyıla ait on iki kil tablete yazıya geçirilmiştir ve Asur başkenti Ninova'daki Asurbanipal Kütüphanesi'nde bulunmuştur.[6][10][40] Destan, birçok parçasının kayboluşu ya da tahrip edilişiyle bölük pörçük hâlde günümüze kadar ulaşmıştır.[6][10][40] Bazı araştırmacılar ve çevirmenler, destanın eksik kısımlarını önceki Sümer şiirlerinden veya Yakın Doğu'nun diğer bölgelerinde bulunan Gılgamış Destanı'nın farklı versiyonlarından aldıkları malzemelerle tamamlamayı seçmişlerdir.[6]

Gılgamış, destanda "üçte ikisi tanrısal, üçte biri ölümlü" olarak tanıtılır.[41] Gılgamış, şiirin başlangıcında acımasız, baskıcı bir hükümdar olarak tanımlanır.[6][41] Bu ya genellikle tüm tebaasını zorla çalıştırdığı[6] ya da cinsel açıdan tüm tebaasına baskı yaptığı şeklinde yorumlanır.[6] Gılgamış'ın zulmüne ceza olarak tanrı Anu, vahşi insan Enkidu'yu yaratır.[42] Enkidu, Şamhat adındaki bir fahişe tarafından evcilleştirildikten sonra Gılgamış ile yüzleşmek için Uruk'a gider.[32] İkinci tablette ikisi güreşir ve Gılgamış kazanan taraf olsa da[32] rakibinin gücü ve dayanıklılığından o kadar etkilenir ki ikili yakın arkadaş olur.[32] Daha erken Sümerce metinlerde Enkidu, Gılgamış'ın hizmetlisidir[32] fakat Gılgamış Destanı'nda ikili eşit konumda olan arkadaştır.[32]

III'ten IV'e kadar olan tabletlerde Gılgamış ve Enkidu, Humbaba (Huvava'nın Akadca ismi) tarafından korunan Sedir Ormanı'na gider.[32] Kahramanlar yedi dağdan geçerek Sedir Ormanı'na varırlar ve ağaçları kesmeye başlarlar.[31] Humbaba ile yüzleştiğinde Gılgamış panikler ve Şamaş'a (Utu'nun Doğu Sami ismi) dua eder.[31] Bunun sonucu çıkan sekiz fırtına Humbaba'nın gözüne vurunca gözleri kör olur.[31] Humbaba merhamet için yalvarır ancak kahramanlar her şeye rağmen Humbaba'nın başını keser.[31] VI. tablet, Gılgamış'ın Uruk'a dönmesiyle başlar.[32] Buradayken İştar (İnanna'nın Akadca ismi), Gılgamış'ın yanına gelir ve ondan eşi olmasını ister.[32][31][43] Gılgamış, İştar'ın eski sevgililerine kötü davrandığı konusunda ısrar ederek onu reddeder.[32][31][43] İntikam arayışına giren İştar, babası Anu'ya gider ve ondan Gılgamış'a saldırtmak için[32][44][45][35] kendisine Gök Boğası'nı vermesini ister.[44][45][35] Gılgamış ve Enkidu boğayı öldürür ve kalbini Şamaş'a sunar.[46][45] Gılgamış ve Enkidu dinlenirken İştar, Uruk'un surlarında dikilir ve Gılgamış'ı lanetler.[46][47] Enkidu, boğanın sağ uyluğunu yırtıp İştar'ın yüzüne atarak[46][47] "Elime geçirseydim seni de bu hâle getirirdim ve bağırsaklarını koluna takardım." der.[48][47] İştar "fahişeleri, odalıkları ve orospuları" bir araya çağırırak[46] onlardan Gök Boğası için yas tutmalarını emreder.[46][47] Bu arada Gılgamış, Gök Boğası'nı alt etmeleri şerefine bir kutlama düzenler.[49][47]

VII. tablet, Enkidu'nun Anu, Ea ve Şamaş'ı gördüğü bir rüyayı anlatmasıyla başlar. Bu üç tanrı, Gök Boğası'nı öldürdükleri için ceza olarak Gılgamış ya da Enkidu'dan birinin ölmesi gerektiğini belirtir.[32] Enkidu'yu seçerler ve kısa bir süre sonra Enkidu hastalanır, Ölüler Diyarı'yla ilgili bir rüya gördükten sonra da ölür.[32] VIII. tablet, arkadaşının ölümü üzerine Gılgamış'ın avutulamaz üzüntüsünü tarif eder[32][50] ve Enkidu'nun cenazesinin detaylarını açıklar.[32] IX. tabletten XI. tablete kadar, ölümlü olmasından ötürü kederlenen ve üzülen Gılgamış'ın çok uzaklara gitmesi ve Büyük Tufan'ın tek kurtulanı olan ve tanrılar tarafından ölümsüzlükle ödüllendirilen Utnapiştim'in evini bulmak için pek çok engelin üstesinden gelmesi anlatılır.[32][50]

MÖ 1400 ile 1200 arasında yapılan Erken Orta Asur silindir mühür baskısında kuş kanatlı ve akrep kuyruklu bir adam, bir tepecik üzerindeki griffine ok fırlatmaktadır. Akrep adam, Gılgamış'ın Utnapiştim'in anavatanına olan yolculuğunda karşılaştığı canlılar arasındadır.[50]

Utnapiştim'e yolculuk, muhtemelen büyük bağımsız maceralar olarak ortaya çıkan bir dizi mücadeleyi içerir[50] fakat Joseph Eddy Fontenrose tarafından "oldukça zararsız olaylar" denilen şeyler yaşarlar.[50] İlk olarak Gılgamış, dağ geçidinde aslanlarla karşılaşır ve onları öldürür.[50] Maşu dağına ulaştığında Gılgamış bir akrep adam ve karısıyla karşılaşır.[50] Vücutları korkunç bir ışıltı ile parlar[50] fakat Gılgamış amacını onlara söyleyince geçmesine izin verirler.[50] Gılgamış on iki gün boyunca karanlıkta dolaşır ve sonunda ışığa kavuşur.[50] Deniz kenarında güzel bir bahçe görür ve burada, kutsal Sâkiye Siduri ile karşılaşır.[50] İlkin Gılgamış'ın bahçeye girmesini engeller[50] fakat daha sonra ölümü kaçınılmaz olarak kabul etmesi ve suların ötesine yolculuk etmemesi için ikna etmeye çalışır.[50] Gılgamış bunu yapmayı reddettiğinde Siduri, onu tanrıların kayıkçısı Urşanabi'ye yönlendirir; Urşanabi, kayığıyla Gılgamış'ı Utnapiştim'in vatanına götürür.[50] Gılgamış en sonunda Utnapiştim'in evine vardığında Utnapiştim kendisine ölümsüz olmak istiyorsa uykuyu yenmesi gerektiğini söyler.[32] Gılgamış, bunu yapmayı beceremez ve uyanmadan yedi gün uyuya kalır.[32]

Süleymaniye Müzesinde sergilenen Gılgamış Destanı'nın V. tableti

Sonrasında Utnapiştim ona, ölümsüzlüğü elde edemese bile gençleştirme gücü olan bir ot kullanarak gençliğini geri getirebileceğini söyler.[32][21] Gılgamış otu alır, yüzerken kıyıda bırakır fakat bir yılan otu çalar; bu da destana göre yılanların deri değiştirme sebebini açıklar.[32][21] Bu kaybın umutsuzluğuyla Gılgamış, Uruk'a geri döner[32] ve kayıkçı Urşanabi'ye kendi şehrini gösterir.[32] Bu noktadan sonra destanın tutarlı anlatısı sona erer.[32][21][51] XII. tablet, Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Diyarı adlı Sümer şiirine karşılık gelen bir ektir ve pikku ve mikku'nun kaybını anlatır.[32][21][51] Bu anlatı içindeki çok sayıda unsur, destanın önceki bölümleriyle olan mantıksal bağ eksikliğini ortaya koymaktadır.[51] Enkidu daha önce VII. tablette ölmüş olmasına rağmen XII. tabletin başında yaşar[51] ve VI. tablette Gılgamış ile İştar'ın aralarındaki şiddetli rekabet olmasına rağmen XII. tablette Gılgamış, İştar'a kibar davranır.[51] Ayrıca, destanın bölümlerinin çoğuyla ilgili Sümerli öncüllerinin serbest uyarlamaları olsa da[52] XII. tablet, kelimenin tam anlamıyla Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Diyarı'nın son kısmının birebir çevirisidir.[52] Bu nedenlerden dolayı araştırmacılar, bu anlatının destanın çoğunluğuna uymadığından muhtemelen destanın son kısmına eklendiği görüşüne varmışlardır.[32][21][51] Burada Gılgamış, kaybolan eşyaları kurtarmayı vadeden Enkidu'nun hayaletini görür ve Enkidu, arkadaşına Ölüler Diyarı'nın berbat durumunu anlatır.[32][26]

Mezopotamya sanatında

[değiştir | kaynağı değiştir]

Her ne kadar Gılgamış hakkındaki hikâyeler antik Mezopotamya'da oldukça popüler olsa da[53] antik sanattaki özgün temsilleri son derece azdır.[53] Popüler çalışmalar genellikle Gılgamış'ın temsilî olarak dört veya altı bukleye sahip uzun saçlı bir kahramanın tasvirlerini içerir[53] ancak bu tanımlamanın yanlış olduğu bilinmektedir.[53] Bununla birlikte, Gılgamış'ın birkaç gerçek antik Mezopotamya temsili mevcuttur.[53] Bu temsiller çoğunlukla kil plaklarda ve silindir mühürlerde bulunur.[53] Bir figürün Gılgamış olup olmadığını tespit etmek için söz konusu sanat eserinin Gılgamış Destanı'ndan bir sahneyi gösterip göstermediğine bakılmaktadır.[53] Gılgamış temsillerinin bir serisi, iki kahramanın demonik bir dev (kesinlikle Humbaba) ile savaştığı sahnelere dayanır.[53] Bir başka seri de benzer bir çiftin dev, kanatlı bir boğa (kesinlikle Gök Boğası) ile mücadelesini gösteren sahnelere dayanır.[53]

Odysseia destanında Odisseas'ın Polifimos ile yüzleşmesini içeren bölüm, Gılgamış Destanı'nda Gılgamış ve Enkidu'nun Humbaba ile olan savaşıyla benzerlik taşımaktadır. Resim, 17. yüzyılda Guido Reni tarafından çizilmiştir.[54]

Gılgamış Destanı, MÖ 8. yüzyılda Grekçe yazılmış iki destansı şiir İlyada ile Odysseia üzerinde önemli ölçüde etkiye sahiptir.[54][55][56][57] Klasikler üzerine uzman olan Amerikalı araştırmacı Barry B. Powell'a göre erken Grekler muhtemelen Eski Yakın Doğu medeniyetlerine olan geniş bağlantıları sayesinde Mezopotamya sözlü geleneklerine maruz kalıyordu[9] ve bu maruz kalma, Gılgamış Destanı ile Homeros'un destanları arasında benzerlikler oluşmasıyla sonuçlanmıştır.[9] Alman klasikçi Walter Burkert, Gılgamış'ın İştar'ın sırnaşmalarını reddetmesini ve İştar'ın önce annesi Antu'ya bu durumdan yakınmasını ve ardından babası Anu'dan azar işitmesini içeren Gılgamış Destanı'nın VI. tableti ile İlyada'nın V. kitabı arasında doğrudan bağ kurmuştur.[58] Bu sahnede, İştar'ın Yunan uyarlaması olan Afrodit, kahraman Diomidis tarafından yaralanır ve annesi Dioni'ye ağladığı ve babası Zeus'tan hafifçe azar işittiği Olimpos Dağı'na kaçar.[58]

Powell, Odysseia destanın açılış satırlarının Gılgamış Destanı'nın açılış satırlarını yansıttığını belirtmiştir.[41] Odysseia destanın öyküsü de aynı şekilde Gılgamış Destanı'yla çok sayıda benzerlik taşımaktadır.[59][60] Hem Gılgamış hem de Odisseas, erkekleri hayvana dönüştürebilen bir kadınla karşılaşır: İştar (Gılgamış) ve Kirke (Odisseas).[59] Odysseia destanında Odisseas'in Polifimos adında dev bir kiklopu kör edişi[54] Gılgamış'ın Gılgamış Destanı'nda Humbaba'yı katletmesiyle örtüşmektedir.[54] İki kahraman da Ölüler Diyarı'nı ziyaret eder[59] ve çekici bir kadının huzurunda (Gılgamış için Siduri, Odisseas için Kalipso) uhrevi cenneti yaşarken kendilerini mutsuz hisseder.[59] Son olarak iki kahraman da ölümsüz olma fırsatı ele geçirir fakat bu fırsatı elden kaçırırlar: Gılgamış otu elinden kaybeder, Odisseas ise Kalipso'nun adasından ayrılır.[59]

Devlerin Kitabı (y. MÖ 100) olarak bilinen Kumran parşömen tomarında Gılgamış ve Humbaba isimleri tufandan önceki döneme ait devlerden ikisi olarak geçmektedir[61][62] ve bu devler (ünsüz biçiminde) glgmš ve bbywbbyš olarak gösterilmiştir. Bu aynı metin daha sonra Orta Doğu'da Maniheizm mezhepleri tarafından kullanılmıştır ve Arapça Gilgamiş/Jiljamiş formu, Mısırlı mutasavvıf Süyûtî'ye (y. 1500) göre bir demonun adı olarak günümüze gelmiştir.[61]

Gılgamış'ın doğumu, mevcut herhangi bir Sümerce veya Akadca metinde kayda geçmemiştir[53] fakat Romalı hatip Aelian tarafından MS 200 yıllarında Yunanca yazılmış kişisel bir kitap olan De Nature Animalium (Hayvanların Doğası Üzerine) eserinde bir başka versiyonu yer almıştır.[63][53] Aelian'ın hikâyesine göre, bir kâhin Babil Kralı Seuechoros'a torunu Gilgamos'un onu devireceğini söyler.[53] Bunu önlemek için Seuechoros, tek kızını Babil şehri Akropolis'te yakın koruma altında tutar fakat kız yine de hamile kalır.[53] Kralın gazabından korkan muhafızlar bebeği yüksek bir kulenin tepesinden fırlatır.[53] Bir kartal oğlan düşerken onu havada yakalar ve bir meyve bahçesine bırakır.[53] Meyve bahçesinin bekçisi çocuğu bulur ve ona Gilgamos (YunancaΓίλγαμος) adını verir.[53] Sonunda Gilgamos, Babil'e döner ve büyükbabasını devirerek kendini kral ilan eder.[53] Aelian'ın anlattığı doğum öyküsü Sargon, Musa ve II. Kiros gibi diğer Yakın Doğu doğum efsaneleriyle aynı geleneğe sahiptir.[53] Süryanice yazan Thedoros Bar Konai (y. MÖ 600), Gligmos, Gmigmos veya Gamigos adında bir kraldan bahseder.[64][65]

Modern zamanda yeniden keşfi

[değiştir | kaynağı değiştir]
İngiliz Asurolog George Smith, 1880 yılında tufan efsanesini içeren Gılgamış Destanı'nın XI. tabletinin çevirisini yayımladı.[66] Tablet, Tekvin'deki tufan hikâyesine olan benzerliği nedeniyle bilim çevrelerinin ilgisini çekerek tartışmalara yol açtı.[67]

Gılgamış Destanı'nın Akadca metni, ilk kez 1849'da İngiliz arkeolog Austen Henry Layard tarafından Ninova'daki Asurbanipal Kütüphanesi'nde bulunmuştur.[10][40][16]:95 Layard, o zamanlar dünyanın en eski metinlerini içerdiğine inanılan Eski Ahit'te açıklanan olayların tarihçesini doğrulamak için kanıtlar arıyordu.[10] Başlattığı kazılar bunun yerine çok daha eski Mezopotamya metinlerinin varlığını ortaya koydu ve Eski Ahit'teki hikâyelerin çoğunun aslında antik Yakın Doğu'da söylenen daha önceki mitlerden kaynaklanabileceğini gösterdi.[10] Gılgamış Destanı'nın ilk modern çevirisi 1870'lerin başlarında İngiliz Müzesinde araştırmacı olan George Smith tarafından yapıldı[66][68][69] ve Smith, 1880'de XI. tabletteki tufan hikâyesini The Chaldean Account of Genesis adı altında yayımladı.[66] Bu eserde Gılgamış'ın adı İzdubar olarak yanlış okunmuştur.[66][70][71]

Keşfinin ilk zamanlarında Gılgamış Destanı'na gösterilen ilgi yalnızca XI. tablette anlatılan tufan hikâyesi nedeniyleydi.[72] Tufan hikâyesi, halkın dikkatini oldukça çekerek akademik tartışmalara yol açarken destanın geri kalanı genellikle görmezden gelindi.[72] Gılgamış Destanı'na olan ilgi 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında Almanca konuşan ülkelerde meydana geldi[73] ve Babil ve İncil (Almanca Babel ve Bibel kelimeleri arasındaki benzerlik nedeniyle) arasındaki ilişkiye dair tartışmalar yaşandı.[74] Ocak 1902'de Alman Asurolog Friedrich Delitzsch, Kayser II. Wilhelm'in de desteğiyle Sing-Akademie zu Berlin'de bir konferans verdi ve Tekvin'deki tufan hikâyesinin direkt olarak Gılgamış Destanı'ndan kopyalandığını savundu.[72] Delitzsch'in konuşması o kadar tartışıldı ki Eylül 1903'e kadar yaptığı konferansa cevap olarak gazete ve dergilerden 1.350 kısa makale toplamayı başardı. Bunlardan üç yüzü uzun, yirmi sekizi broşür hâlindeydi ve ayrıca bunun yanı sıra Hammurabi Kanunları ile Tevrat'taki Musa Kanunu arasındaki ilişki hakkında bir başka konferans daha verdi.[75] Bu makaleler büyük çoğunlukla Delitzsch'i eleştiriyordu.[75] Kayser kendini Delitzsch'ten ve radikal görüşlerinden uzaklaştırmış, 1904 sonbaharında Delitzsch üçüncü konferansını Berlin'de değil Köln ve Frankfurt'ta vermek zorunda kalmıştır.[75] Gılgamış Destanı ve Tanah arasında olduğu varsayılan ilişki Delitzsch'in 1920-21 tarihli Die große Täuschung (Büyük Aldatma) kitabındaki tartışmasının büyük kısmını işgal etmiştir. Kitaba göre Tanah, Babil tesiriyle telafi edilemez bir biçimde "bozulmuştu"[72] ve Hristiyanlar sadece Eski Ahit'i tamamen ortadan kaldırarak gerçeğe, Yeni Ahit'in Aryan mesajına inanabilirdi.[72]

İlk modern yorumlar

[değiştir | kaynağı değiştir]
Leonidas Le Cenci Hamilton tarafından yazılan Gılgamış Destanı'nın ilk modern edebî uyarlaması olan Ishtar and Izdubar'da (1884) yer alan Izdubar'ın (Gılgamış) bir çizimi[76]

Gılgamış Destanı'nın ilk modern edebiyat uyarlaması Amerikalı avukat ve iş insanı Leonidas Le Cenci Hamilton tarafından 1884'te Ishtar and Izdubar (lit. İştar ve İzdubar) adıyla yayımlanmıştır.[76] Hamilton, iptidai derecede Akadca bilgisine sahipti ve bu dili, Archibald Sayce'ın 1872 tarihli Assyrian Grammar for Comparative Purposes (lit. Karşılaştırmalı Amaçlar İçin Asurca Dilbilgisi) eserinden öğrenmişti.[77] Hamilton'un kitabı büyük ölçüde Smith'in Gılgamış Destanı çevirisine dayanıyordu[77] fakat aynı zamanda destanda büyük değişiklikler de yapmıştı.[77] Örneğin, Hamilton ünlü tufan hikâyesini kitaba eklememiş ve bunun yerine İştar ile Gılgamış arasındaki romantik ilişkiyi merkeze almıştır.[77] Ishtar and Izdubar, kabaca 3 bin dize olan özgün Gılgamış Destanı'nın kabaca kırk sekizlik kıta halinde 6 bin kafiyeli çift beyit halinde genişletilmişidir.[77] Edward FitzGerald'ın Ömer Hayyam'ın Rubaiyatı ile Edwin Arnold'un The Light of Asia (lit. Asya'nın Işığı) eserlerinden önemli ölçüde etkilenen Hamilton'ın karakterleri, eski Babillilerden daha çok 19. yüzyıl Türkleri gibi giydirilip kuşatılmıştır.[78] Hamilton ayrıca özgün destandaki "acımasız gerçeklik" ile "ironik trajedi" tonunu, "aşk ve uyumun tatlı gerginlikleri"yle dolu "keyifli [bir] iyimserlik" ile değiştirmişti.[79]

1904 tarihli Das Alte Testament im Lichte des alten Orients kitabında Alman Asurolog Alfred Jeremias, Gılgamış ile Tekvin'deki Nemrud'u kıyaslamış[80] ve Gılgamış'ın gücünün Hâkimler Kitabı'ndaki Samson'da olduğu gibi saçlarından gelmesi gerektiğini[80] ve Gılgamış'ın Yunan mitolojisindeki Herakles'te olduğu gibi "12 Görevi" yerine getirmesi gerektiğini savunmuştur.[80] 1906 tarihli Gilgamesch-Epos in der Weltliteratur kitabında doğubilimci Peter Jensen, Gılgamış Destanı'nın Eski Ahit'teki neredeyse tüm hikâyelerin arkasındaki kaynak olduğunu ilan etmiş ve Musa'nın "Babil destanının başlarında Erech sakinlerinin yüzleştiği tamamen aynı durumdan kurtaran Hicret'in Gılgamış'ı" olduğunu savunmuştur.[80] Daha sonra İbrahim, İshak, Samson, Davud ve diğer çeşitli İncil'le ilgili figürlerin Gılgamış'ın tam kopyalarından başka bir şey olmadığını iddia etmeye devam etmiştir.[80] Son olarak "İsa'nın bile İsraillilerin Gılgamışlarından başka bir şey olmadığını ve İbrahim'e, Musa'ya ve destandaki sayısız diğer şahıslara yardımcı olmaktan başka bir şey olmadığını" ilan etmiştir.[80] Bu ideoloji, Panbabilliler olarak bilinmiş[81] ve neredeyse hemen hemen ana akım araştırmacılar tarafından reddedilmiştir.[81] Panbabilizme yönelik en güçlü eleştiri Religionsgeschichtliche Schule ile ilişkili olanlardı.[82] Hermann Gunkel, Jensen'in Gılgamış ile İncil'deki şahsiyetler arasındaki iddia ettiği paralelliklerinin çoğunu temelsiz bir sansasyonalizm olarak reddetmiştir.[82] Jensen ve onun gibi diğer Asurologlar'ın, Eski Ahit'in karmaşıklığını anlayamadığı ve "göze çarpan hatalar ve dikkat çekici sapmalar" ile araştırmacıların kafasını karıştırdıklarını sonucuna varmışlardır.[81]

İngilizce konuşulan ülkelerde geçerli bilimsel yorum ilk olarak 21. yüzyılın başlarında I. Baronet Sir Henry Rawlinson tarafından ileri sürüldü ve bu yorumda, yaptıkları güneşin hareketlerini temsil eden Gılgamış'ın bir "güneş kahramanı" olduğunu ve destanın 12 tabletinin Babil zodyakının on iki burcunu temsil ettiğini dile getirmiştir.[83] James George Frazer ve Paul Ehrenreich'in teorilerine dayanan Alman psikolog Sigmund Freud, Gılgamış ve Eabani'yi (Enkidu için daha önceki yanlış okunuş) sırasıyla "insan" ve "ilkel duyarlılık" olarak nitelendirmiştir.[84] İkiliyi dünya mitolojisindeki diğer kardeş figürlerle kıyaslamış ve "Biri her zaman diğerinden daha zayıftır ve daha erken ölür. Gılgamış'ta, eşit olmayan bir çift kardeşin bu eski çağ motifleri, bir erkekle libidosu arasındaki ilişkiyi temsil etmeye hizmet eder." diye görüşünü belirtmiştir.[84] Ayrıca Enkidu'yu doğumdan kısa bir süre sonra ölen "zayıf ikiz" olan plasentanın temsili olarak görmüştür.[85] Freud'un arkadaşı ve öğrencisi Carl Gustav Jung, Gılgamış'ı sık sık ilk çalışması Symbole der Wandlung'da tartışmıştır.[86] Örneğin, İştar'ın Gılgamış'a karşı duyduğu cinsel çekimi annenin oğluna duyduğu ensest arzusunun bir örneği olarak, Humbaba'yı Gılgamış'ın üstesinden gelmesi gereken baskıcı bir baba figürüne örnek olarak, Gılgamış'ın kendisini bilinç dışı bağımlılığını unutan ve onu temsil eden "tanrılar" tarafından cezalandırılan bir erkeğe örnek olarak göstermiştir.[86]

Modern zamandaki kültürel önemi

[değiştir | kaynağı değiştir]
Sidney Üniversitesinde yer alan modern bir Gılgamış heykeli

Eskiden sadece birkaç araştırmacı tarafından bilinen belirsiz bir figür olan Gılgamış, II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda giderek daha popüler hâle geldi.[87][69] Gılgamış Destanı'nın varoluşsal konuları savaştan sonraki yıllarda özellikle Alman yazarlara çekici gelmesini sağlamıştır.[69] Alman romancı Hermann Kasack, 1947 tarihli varoluşçu romanı Die Stadt hinter dem Strom'da destanı bir metafor olarak Almanya'daki II. Dünya Savaşı sonrası yıkım için kullanmış ve bombalanan Hamburg kentini Enkidu'nun rüyasında gördüğü korkutucu Ölüler Diyarı'na benzetmiştir.[69] Hans Henny Jahnn'ın magnum opus'u Fluss ohne Ufer (lit. Kıyısız Nehir) adlı üçlemenin ikincisi, Gılgamış ile Enkidu'yu yansıtarak bir arkadaşıyla yirmi yıl süren homoerotik bir ilişkiye sahip olan ve başyapıtı Gılgamış hakkında bir senfoniye dönüşen bir bestekâra odaklanmaktadır.[69]

Douglas Geoffrey Bridson tarafından 1953'te yayımlanan bir radyo oyunu olan The Gilgamesh Quest, destanın İngiltere'de popülerleşmesine yardımcı olmuştur.[69] Amerika Birleşik Devletlerinde Charles Olson şiir ve denemelerindeki destanı övmüş ve Gregory Corso, modern ahlaki yozlaşma olarak gördüklerini iyileştirebilecek eski erdemleri içerdiğine inanmıştır.[69] Guido Bachmann tarafından 1966'da yazılan postfigüratif roman Gilgamesch, Alman "queer edebiyatı" klasiği haline gelmiş ve Gılgamış ile Enkidu'yu eşcinsel aşıklar olarak resmettiği on yıllarca süren uluslararası bir edebî eğilim oluşturmuştur.[69] Bu eğilim o kadar popüler oldu ki Gılgamış Destanı'nın kendisi bu türün ana eserlerinden biri olan Gay Edebiyatının Columbia Antolojisi'ne dahil edilmiştir.[69] 1970'lerde ve 1980'lerde feminist edebiyat eleştirmenleri, Gılgamış Destanı'nı tüm insanlığın gerçek anaerkillikten modern ataerkilliğe geçişinde bir kanıt olarak incelemişlerdir.[69] Avrupa'da Yeşil Hareket genişledikçe Gılgamış'ın hikâyesi Enkidu'nun ölümünün insanın doğadan ayrılmasını sembolize etmesi bakımından çevreci bir bakışla görülmeye başlanmıştır.[69]

Modern edebiyat araştırmacısı Theodore Ziolkowski, "mitin, edebiyatın ve tarihin diğer pek çok şahsiyetinden farklı olarak Gılgamış'ın kendisini, genellikle başlangıçta tanındığı epik bağlamdan bağımsız olarak özerk bir varlık olarak ya da sadece bir isim olarak tanımladığını" belirtmiştir.[88] Gılgamış Destanı birçok dünya diline çevrilmiş[89] ve Amerikan dünya edebiyatı derslerinin temelini oluşturmuştur.[90] "Gılgamış Grubu" adlı bir Amerikan avangart tiyatro topluluğu ile Joan London'ın Gılgamış romanı dâhil birçok çağdaş yazar ve roman yazarı destandan ilham almıştır.[91] Philip Roth'un The Great American Novel (1973) eserinde "Patriot League" adlı 1930'ların kurgusal bir beyzbol takımının yıldız atıcısı olan "Gıl Gamış" adında bir karakter yer alır.[91] 2000'de Süryani heykeltıraş Lewis Batros, Avustralya'daki Sidney Üniversitesinde sergilenmek üzere Gılgamış'ın modern bir heykelini yapmıştır.[92]

20. yüzyılın sonlarından itibaren Gılgamış Destanı Irak'ta tekrar okunmaya başlanmıştır.[89] Irak'ın eski cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin yaşamı boyunca Gılgamış'a hayran kalmıştır.[93] Hüseyin'in ilk romanı olan Zabibah ve Kral (2000), Gılgamış Destanı ve Binbir Gece unsurlarını harmanlayan antik Asur'da geçen Körfez Savaşı için bir alegoridir.[94] Romanın başındaki kral, Gılgamış gibi gücünü kötüye kullanan ve halkına baskı yapan acımasız bir tirandır[95] fakat Zabibah adındaki sıradan bir kadının yardımı ile daha adil bir yönetici haline gelir.[96] Şubat 2003'te ABD, Hüseyin'e istifa etmesi için baskı yaptığında Hüseyin kendisini epik kahramanla karşılaştırarak bir grup generale konuşma yapmıştır.[89]

Özel
  1. ^ Delorme 1981, s. 55.
  2. ^ a b c Hayes, J. L. A Manual of Sumerian Grammar and Texts (PDF). 22 Mayıs 2018 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Ocak 2019. 
  3. ^ Halloran, J. Sum.Lexicon. 
  4. ^ Hall, H. R. (Harry Reginald); Woolley, Leonard; Legrain, Leon (1900). Ur excavations. Trustees of the Two Museums by the aid of a grant from the Carnegie Corporation of New York. s. 312. 
  5. ^ Mesanepada mührünün görüntüsü: Legrain, Léon (1936). UR EXCAVATIONS VOLUME III ARCHAIC SEAL-IMPRESSIONS (PDF). THE TRUSTEES OF THE TWO MUSEUMS BY THE AID OF A GRANT FROM THE CARNEGIE CORPORATION OF NEW YORK. s. 44; açıklama için mühür 518, Levha 30, görüntü için mühür 518. 27 Ekim 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 3 Aralık 2020. 
  6. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u v w x Black & Green 1992, s. 89.
  7. ^ a b c Dalley 1989, s. 40.
  8. ^ a b c Kramer 1963, ss. 45-46.
  9. ^ a b c Powell 2012, s. 338.
  10. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u Mark 2018.
  11. ^ Kramer 1963, s. 46.
  12. ^ "Gilgamesh tomb believed found" (İngilizce). BBC News. 29 Nisan 2003. 13 Ocak 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ekim 2017. 
  13. ^ a b Kramer 1961, ss. 32-33.
  14. ^ Sandars, N.K. (1972). "Introduction". The Epic of Gilgamesh. Penguin. 
  15. ^ a b Kramer 1963, s. 45.
  16. ^ a b Editors at W. W. Norton & Company (2012). The Norton Anthology of World Literature. A (third bas.). W. W. Norton & Company. 
  17. ^ George 2003, s. 141.
  18. ^ Kramer 1961, s. 30.
  19. ^ ETCSL 1.8.1.4 15 Temmuz 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  20. ^ a b c d Kramer 1961, s. 33.
  21. ^ a b c d e f g h i j k Fontenrose 1980, s. 172.
  22. ^ Kramer 1961, ss. 33-34.
  23. ^ Wolkstein & Kramer 1983, s. 140.
  24. ^ Kramer 1961, s. 34.
  25. ^ Wolkstein & Kramer 1983, s. 9.
  26. ^ a b c Fontenrose 1980, ss. 172-173.
  27. ^ Fontenrose 1980, s. 173.
  28. ^ ETCSL 1.8.1.1 7 Şubat 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  29. ^ a b Fontenrose 1980, s. 167.
  30. ^ ETCSL 1.8.1.5 17 Ocak 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  31. ^ a b c d e f g h i j Fontenrose 1980, s. 168.
  32. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u v w x y z aa ab Black & Green 1992, s. 90.
  33. ^ a b Tigay 2002, s. 24.
  34. ^ ETCSL 1.8.1.2 23 Temmuz 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  35. ^ a b c d Tigay 2002, ss. 24-25.
  36. ^ ETCSL 1.8.1.3 7 Şubat 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  37. ^ Black & Green 1992, s. 109.
  38. ^ Powell 2012, ss. 341-343.
  39. ^ Powell 2012, s. 342.
  40. ^ a b c Rybka 2011, ss. 257-258.
  41. ^ a b c Powell 2012, s. 339.
  42. ^ Black & Green 1992, ss. 89-90.
  43. ^ a b Pryke 2017, ss. 140-159.
  44. ^ a b Dalley 1989, ss. 81-82.
  45. ^ a b c Fontenrose 1980, ss. 168-169.
  46. ^ a b c d e Dalley 1989, s. 82.
  47. ^ a b c d e Fontenrose 1980, s. 169.
  48. ^ George 2003, s. 88.
  49. ^ Dalley 1989, s. 82-83.
  50. ^ a b c d e f g h i j k l m n Fontenrose 1980, s. 171.
  51. ^ a b c d e f Tigay 2002, ss. 26-27.
  52. ^ a b Tigay 2002, s. 26.
  53. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r Black & Green 1992, s. 91.
  54. ^ a b c d Anderson 2000, ss. 127-128.
  55. ^ West 1997, ss. 334-402.
  56. ^ Burkert 2005, ss. 297-301.
  57. ^ Powell 2012, ss. 338-339.
  58. ^ a b Burkert 2005, ss. 299-300.
  59. ^ a b c d e Anderson 2000, s. 127.
  60. ^ Burkert 2005, ss. 299-301.
  61. ^ a b George 2003, s. 60.
  62. ^ Burkert 2005, s. 295.
  63. ^ Burkert, Walter (1992). The Orientalizing Revolution. p. 33, note 32. 
  64. ^ George 2003, s. 61.
  65. ^ Tigay. The Evolution of the Gilgamesh Epic. s. 252. 
  66. ^ a b c d Ziolkowski 2012, ss. 1-25.
  67. ^ Ziolkowski 2012, ss. 20-28.
  68. ^ Rybka 2011, s. 257.
  69. ^ a b c d e f g h i j k Ziolkowski 2011.
  70. ^ Smith, George. "The Chaldean Account of the Deluge". Transactions of the Society of Biblical Archaeology, Volumes 1-2 (İngilizce). 1–2. Londra: Society of Biblical Archæology. ss. 213-214. Erişim tarihi: 12 Ekim 2017. 
  71. ^ Jeremias, Alfred (1891). Izdubar-Nimrod, eine altbabylonische Heldensage (Almanca). Erişim tarihi: 12 Ekim 2017. 
  72. ^ a b c d e Ziolkowski 2012, ss. 23-25.
  73. ^ Ziolkowski 2012, ss. 28-29.
  74. ^ Ziolkowski 2012, ss. 23-25, 28-29.
  75. ^ a b c Ziolkowski 2012, s. 25.
  76. ^ a b Ziolkowski 2012, ss. 20-21.
  77. ^ a b c d e Ziolkowski 2012, s. 21.
  78. ^ Ziolkowski 2012, ss. 22-23.
  79. ^ Ziolkowski 2012, s. 23.
  80. ^ a b c d e f Ziolkowski 2012, s. 26.
  81. ^ a b c Ziolkowski 2012, ss. 26-27.
  82. ^ a b Ziolkowski 2012, s. 27.
  83. ^ Ziolkowski 2012, s. 28.
  84. ^ a b Ziolkowski 2012, s. 29.
  85. ^ Ziolkowski 2012, ss. 29-30.
  86. ^ a b Ziolkowski 2012, s. 30.
  87. ^ Ziolkowski 2012, s. xii.
  88. ^ Ziolkowski 2012, ss. xii-xiii.
  89. ^ a b c Damrosch 2006, s. 254.
  90. ^ Damrosch 2006, ss. 254-255.
  91. ^ a b Damrosch 2006, s. 255.
  92. ^ Stone 2012.
  93. ^ Damrosch 2006, ss. 254-257.
  94. ^ Damrosch 2006, s. 257.
  95. ^ Damrosch 2006, ss. 259-260.
  96. ^ Damrosch 2006, s. 260.
Genel

Konuyla ilgili yayınlar

[değiştir | kaynağı değiştir]
Önce gelen
Kiş'li Aga
Sümer kralı
y. MÖ 2600
Sonra gelen
Ur-Nungal
Önce gelen
Balıkçı Dumuzid
Uruk'un en'i
y. MÖ 2600