[go: up one dir, main page]

Uç beyliği

Orta Çağ'da Hristiyan ile Müslüman dünyasının arasındaki Müslüman sınır bölgeleri

Uç beyliği (Osmanlıca: اوج بگلیکی - uc beğliği), Orta Çağ'da Hristiyan ile Müslüman dünyasının arasındaki Müslüman sınır bölgeleri için kullanılan bir tanımdı. Uç Beyliği'nin Hristiyan tarafındaki karşılığı, Rumca akron (άκρον) olarak adlandırılırdı. Sınır bölgelerinde kendi topraklarını savunmakla yükümlü kişilere Bizans tarafında akriti (ακρίται), Müslüman tarafta ise gazi (Osmanlıca: غازى) denirdi.[1][2][3]

Sınır bölgelerinin tarihçesi

değiştir
 
Erken Orta Çağ'da Doğu Anadolu'daki Sınır Bölgeleri

İslam'ın erken Orta Çağ döneminde yayılmasıyla birlikte Doğu Anadolu Bölgesi, Hristiyan ile İslam dünyalarının arasında en önemli sınır bölgesi hâline gelmişti. Bu bölgenin sakinleri, olası bir saldırıyı geri püskürtmek ya da düşman topraklarına saldırı düzenlemek için sürekli seferber olmak zorundaydı. Sınır bölgelerde bu nedenle çok özel bir yaşam tarzı gelişmişti. Yerel halkın bu yaşam tarzları, halk ozanları için farklı destanlara ilham kaynağı olmuştur. Bizans kahramanlık destanı olan Digenis Akritas ya da Müslümanların Seyyid Battal Gazi Destanı, bu tür eserlerin en bilinen örnekleri. Sınır (uç) bölgelerde yaşayan halk için, yeri geldiğinde taraf değiştirmek, karşı tarafın kadınlarını kaçırmak ve esirleri kendi kültürlerine mal etmek gibi alışkanlıklar yaygındı.[1]

Oğuz boyundan Türkmenlerin Orta Asya'dan Anadolu'ya girmesi ve 1071 yılında zuhur eden Malazgirt Savaşı sonrasında, Bizans İmparatorluğu ile oluşan sınırlar Türkmen göçebeler tarafından muhafaza ediliyordu. Yaklaşık 1081 yılından itibaren, Anadolu'da Selçuklu Rum Devleti, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bir parçası olarak meydana geldi. 13. yüzyılda Moğol istilaları sırasında İlhanlılar batıya doğru ilerleyince Anadolu topraklarına ikinci Türkmen akını meydana gelerek uç Türkmenlerinin (Bizans sınırlarında yaşayan Türkmenler) sayısı da arttı. Bizanslı Tarihçi Akropolites, 1250 yılında kaleme aldığı bir eserinde, Bizans İmparatorluğu'na sınır bölgelerde yaşayan Türk göçebelerini şu sözlerle tarif etmiştir: "Türk topraklarının kenarında yaşayan, Bizanslılara karşı nefret dolu olan, yağmalarıyla övünen ve ganimetlerinin kutlamasını yapan insanlar."[1]

Anadolu Selçuklu Devleti, 13. yüzyılın ortasından itibaren Moğol İlhanlıların himayesinde yavaş yavaş yok olmaya yüz tutunca sınır bölgelerdeki Türkmen boylarının gücü ve siyasi otoritesi Selçuklu şehzadelere Moğollara karşı destek vadedilerek artmıştır. Bu boyların liderleri her ne kadar Selçuklu sultanına bağlı idiseler de tamamı Bizans İmparatorluğu sınırında beylik denen, nispeten özerk yapıda küçük devletlerini kurmuşlardır.[1] Selçuklu Devleti'nin batıdaki sınır bölgeleri Karadeniz bölgesi, Akdeniz bölgesi ve Batı bölgesi olmak üzere üç ayrı bölgeye ayrılmıştı. 13 yüzyılda Denizli (o zamanki adı Ṭoñuzlu), Karahisar, Kastamonu ve Amasya klasik Müslüman-Türk toplumunun yaşadığı merkezler hâline gelmişti. Sınır bölgelerinin dış kısımları, konargöçer Türkmen (Arapça: اتراک اوج - etrak uc - uç Türkler) savaşçıların kontrolündeydi.[4]

Uç beyi

değiştir

Uç beyi unvanı, sınırın ötesinde bulunan Hristiyan Bizans İmparatorluğu'na karşı savaşan komutanlar için kullanılırdı. Yine aslında bir uç beyi olan Osman Gazi, 1299 yılında Selçuklu Sultanı II. Mesud tarafından 1288 yılında beylik statüsü verilmiş olan devlet yapısının özerkliğini ilan etmiştir. Erken dönem Osmanlı İmparatorluğunun Rumeli yönüne genişlemesinde, uç beyleri ve gazi ideolojisi çok önemli birer rol oynamıştır.[1][5]

Uç beyleri özellikle Rumeli'deki fetihler için büyük öneme sahipti. En ünlü uç beyleri arasında Trakya ve Makedonya fatihi Gazi Evrenos, Üsküp Fatihi (1392) Paşayiğit Bey ve oğlu Tesalya Fatihi Turahan Bey bulunurdu.[1]

Uç beyleri, savaşçı birliklerinin komutanlarıydı ve Osmanlı sultanlarından belli ölçüde bağımsızlığa sahipti. Otoriteleri, kendi hanedanlarını kuracak kadar ileriydi. Ancak ortak özellikleri, Osmanlı'ya karşı daima sadık kalmış olmalarıydı. Timur'un Yıldırım Beyazıt'ı esir alarak Osmanlı'da sebep olduğu yönetim boşluğu döneminde bile uç beylerinden hiçbiri gerçek bağımsızlık için çaba göstermedi, ayaklanmadı. Uç beyleri tarafından fethedilmiş olan bölgeler, Osmanlı Devleti'nin erken döneminde Osmanlı sultanı tarafından resmen uç beylerinin mülkü olarak kabul edilmişse de bu topraklar daha sonra fethi gerçekleştiren uç beylerinin torunları tarafından yönetilen vakıflara çevrildi.[1]

Kaynakça

değiştir
  1. ^ a b c d e f g Elizabeth A. Zachariadou Udj in The Encyclopaedia of Islam. New Edition
  2. ^ Halil İnalcık Devlet-i Aliyye, S. 5 vd.
  3. ^ Klaus Kreiser, Christoph K. Neumann Kleine Geschichte der Türkei, s. 69
  4. ^ Halil İnalcık Devlet-i Aliyye, S.6
  5. ^ Halil İnalcık Devlet-i Aliyye, S.9ff.

Neşriyat

değiştir
  • Halil İnalcık The Ottoman Empire, the Classical Age, 1300-1600, Londra 1973
  • A. Pertusi Tra storia e leggenda: Akritai e Ghazi sulla frontiera orientale di Bisanzio in XIVe congrès international des études byzantines, Bukarest, Rapports, ii, 1971, s. 27-72
  • Elizabeth A. Zachariadou The Oguz tribes: the silence of the Byzantine sources in R. Curiel und Rika Gyselen Itinéraires d’Orient, hommages à Claude Cahen (Res Orientales VI), Bures-sur-Yvette 1994, s.285-289